Evet değerli dostlar!

Güscistan'ın Acara özerk bölgesi Başkenti, Batum’da sabah namazından sonra istirahate çekilmiştik. Saat 10’a doğru kalktık ve mükemmel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı dedikse öyle bizim memleketimiz gibi çaylı, peynirli, zeytinli gibi kahvaltı değil tabi. Onlarda yemek kültürü tamamen değişik. Onlarda haçapuri denilen bir tür pide vardır. Hemen hemen her yemek saatinde sofranın değişmez menüsüdür. Hamur açılır ve içerisine peynir ve tereyağı doldurulup kapatılır. Fırında pişirilip ikram edilir. Lezzetine doyum olmaz. Eskiden rahmetli babaannem hafta da en az üç dört sefer bunu yapardı. Bugün bu kültür unutulmaya başladı ama arada sırada yapıyoruz.

Evet, yemek faslından sonra caminin avlusuna geçtik. Cami bir Osmanlı eseri, kubbesiz taş duvar üzerine kurulmuş ahşap çatılı kare şeklinde yapılmış bir yapı geniş bir avlusu var. Deniz kenarındadır. Avlunun etrafında Osmanlı döneminde medrese öğrencilerinin kaldığı odalar var. Bolşevik ihtilalinden önce yani Osmanlı oradan çekilmeden önce orası bir medrese imiş ki: Bu Medresede yetişmiş ve 93 Harbinden sonra Türkiye’ye göç etmiş bazı alimler Türkiye’de müftülük, imam hatiplik, müderrislik görevlerinde bulunmuşlardır. Bunların başlıcaları şunlardır. Benim dedemin kardeşi İstanbul; Osmanağa Camii Müderrisi Memişoğlu Ali Rıza efendi, Samsun eski müftüsü İskender Efendi, Ünye müftüsü Abdullah Kırımlı, Ünye civarında Yıllarca öğrenci yetiştirmiş, Deli hoca lakaplı Süleyman efendi. Yine Ünye - Kumru civarında yüzlerce öğrenci yetiştirmiş Batumlu İshak efendi. Neyse biz konumuza dönelim. Cami avlusuna Batum müftüsü Sayın Nurcivan Abaşize’nin riyasetinde girdik. Müftü Semerkant’ta okumuş genç bir arkadaş. Avlu çok kalabalık. Bizim geldiğimizi duyan Camiye koşmuş. Bizi görünce bize sarılan sarılan ağlayan feryat eden edene. İki tane yaşlı amcanın ağlaması vardı ki bunları hiç unutamıyorum. Bunlardan birine neden ağladığını sordum. Verdiği cevabı aynen aşağıya alıyorum: "Hoca efendi; benim babam büyük bir alim idi. Ruslar geldiler babamı öldürmek için götürüyorlar. Biz ağlaşıyor feryat ediyorduk. Babam bize döndü ve "Evlatlarım benim için ağlamayın öyle bir zaman gelecek ki (Türkiye tarafına dönerek) şu dağın arkasından buraya Kur'an'ı kerimler yağacak" Ben bana bu günleri gösteren Rabbime şükrediyor ve sevincimden ağlıyorum,"

Diğer amcaya neden ağladığını sordum onun hikayesi de yürekleri dağlayan bir hikaye "Hoca efendi Benim küçük bir kızım vardı. İlk mektebe gidiyordu. Bir gün sınıfta öğretmen çocuklara "kim ihlas suresini biliyor? ihlas suresini bilip okuyana hediye vereceğim diyor." Biricik kızım da ihlas suresini okuyor. Beni apar topar yakalayıp okula götürdüler. Okula varınca baktım kızımı asmışlar, bana da türlü işkenceler yaptılar. Evime aileme uğramadan beni Sibirya’ya sürdüler. Tam 70 yıl sonra vatanıma döndüm. Evime gittim ki evimde tanımadığım kişiler oturuyor. Aradım taradım ve ailemi buldum. Oğullarım beni, ben oğullarımı tanıyamadım. Beni hanımım tanıdı ve aileme kavuştum. Çocuklarımı nasıl tanıyabilirdim ki beş yaşında bıraktığım oğlum 75 yaşına gelmiş. İşte bunun için ağlıyorum. Vaktimiz öğlen namazına kadar tanışmak la ağlamakla geçti.

Evet bugünde burada bitirelim bir dahaki yazımızda buluşmak dileğiyle: Selam ve Dua ile hoşça kalınız…