Eğitimin bütçesi kısıldı, bilimsel eğitim bir lüks oldu. Okullarda inatla çözülmeyen güvenlik problemi, şiddeti meşrulaştıran politikalar ve ticarileştirilen eğitim sistemi ağır sonuçlara yol açtı. Okul ve üniversitelerde şiddet olayları arttı. MEB'in şiddete yönelimin sosyolojik bir olgu olduğunu kabul edip buna göre politikalar geliştirmek yerine okullara polisiye tedbirler sunması, sorunu çözümsüzleştirdi.

Ataması yapılmayan öğretmen sayısı can alacak kadar arttı. Mesleğine kavuşturulmayan öğretmen sayısı, yarım milyona dayandı. MEB, kendi verilerindeki öğretmen ihtiyacına rağmen komik oranlarda atamalar yaparak tepki çekti. MEB'in bu vurdumduymazlığı can alır hale geldi. 2019'da ataması yapılmayan 9 öğretmen intihar etti. MEB'in öğretmen açığına dair açıkladığı rakamlar ile okullardan gelen bilgiler çelişti. MEB, adeta mikroskobik atamalar yaparak bu yarayı daha da kanattı.

Üniversitelerin başarı oranları daha da utanç verici hale geldi. Herhangi bir bilimsel başarısı, kütüphanesi, kampüsü olmayan apartman üniversiteleri bir hastalık gibi türemeye devam etti. Kamu eğitimine bütçe ayırmayan iktidar, özel üniversitelere ise teşvikleri artırdı. Uluslararası derecelendirme kuruluşu Quancquarelli Symonds’ın(QS) verileri, Türkiye’deki üniversitelerin eğitim kalitesindeki düşüşü gözler önüne serdi. Londra merkezli kuruluşun raporuna göre, Türkiye’den hiçbir devlet üniversitesi başarı sıralamasında ilk 500’e giremedi. İktidar, bu tabloyu daha da geriye götürecek adımlar atmayı sürdürdü:

Eğitimin bütçesi kısıldı, bilimsel eğitim bir lüks oldu. İktidarın "ekonomi dört nala koşuyor" dediği, Diyanet'in bütçesinin NASA'nın derin uzay araştırmaları için ayırdığı bütçeden dahi fazla olduğu 2019'da, Milli Eğitim Bakanlığı(MEB) bütçesinden tasarruf tedbirleri kapsamında 2 milyar TL kesinti yapıldı. Bununla birlikte derslik ihtiyaçlarına yönelik adım atılamaz hale geldi. Birçok ilde okul inşaları durdu. Sadece Şırnak’ın köylerinde bile 13 okulun inşası “bütçe yetersizliği” gerekçesiyle askıya alındı. Bu bütçesizlik, trajikomik durumlara da sebep oldu: Bakanlık, okullara gönderdiği resmi yazıda 2023 Vizyon Belgesi'nde yer alan “Eğitimin finansman çeşitliliğinin artırılması” maddesine ilişkin hatırlatma yaptı. Yazıda okulların isimlerini satılabileceğini duyurdu.

Değiştirilen okula başlama yaşı yine değiştirildi. İlkokula başlama yaşını 69 aya çıkaran kanun yürürlüğe girdi. Resmi Gazete’de yayımlanan kanunla 66 ay olan ilkokula başlama yaşı 69 ay olarak değiştirildi. Daha önce çocuklarını 66 aylıkken okula göndermek istemeyen ailelere hakaret eden iktidar, neden okula başlama yaşını tekrar değiştirdiğini ise izah edemedi. Tüm bu ezici tabloya, mesleğin itibarsızlaştırılmasına, baskılara rağmen bu eğitim öğretim döneminde de öğrencilerine bilimi ve hayatı öğretmek için çabalayan eğitimcilerimize teşekkür ediyor, "geçmiş olsun" diyoruz!