6 Şubat Deprem günü köşesinde; "DAĞLARA TAŞLARA YAĞMUR, KAR BEKLERKEN YÜREKLERİMİZE ATEŞLER DÜŞTÜ. ALLÂHIM, İMTİHÂNLARIMIZI KOLAYLAŞTIR. ÂMİN" şeklinde bir dua cümlesi paylaşan Necmettin SENDİNÇ Bey hemşehrimiz dün de yine yaşadığımız süreç meyanında bizim de beğenip buraya aldığımız, başkalarının felâketleri karşısında tavrımızın ne şekilde olması gerektiği noktasında ibret verici bir menkıbeyle misafir oldular ekranlarımıza:

SEN DERVİŞ OLAMAZSIN...

Âlimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.

Talebe:

"Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin? " dedi.

GEL ŞÖYLE YAPALIM!

Hoca:

"Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim" dedi.

Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.

Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti.

BİR BAKTI Kİ PARA!

 Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:

" Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu

Sence malumdur, verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun," deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı.

RAHMET GÖZYAŞLARI...

Bunu gören Hoca ile talebesi de gözyaşlarını tutamadılar...

Sonra Hoca talebesine döndü:

" Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?" dedi.

MUTLULUK NEREDE, HANGİSİNDE?

Talebesi:

"Evet, Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım: Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.

Hocası dedi ki:

"Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir."

"Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir."

"Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir."

"Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.

SEVİNÇ EKİNİ, GÖNÜL TARLASI...

"İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir...

Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine değil sevinci üzerine kurmak dileğiyle... (Necmeddin SENDİNÇ)

Doğudan bir örnekten sonra bir de batıya bakalım. İnşallah oradan da bir pay almaya çalışalım. Malum; "Hikmet mü ‘minin yitiğidir; nerede bulursa alır."

NAPOLYON'UN ELDİVENİ

Ya da

DEPREM TİRADLARI....

#Napolyon, 680 bin kişilik büyük ordusu ile başlayıp,

Ancak 120 bin kişi ile geri döndüğü büyük Rusya seferi sırasında ordularına hitap ederken, bir ses duyulur:

#GENERAL. ELDİVENSİZ KONUŞALIM!#

Napolyon'un ordusu Rusya'yı işgal eder. Rus askerleri Sibirya'ya doğru geri çekilirken uçsuz bucaksız bozkırları düşmana değil aslında acımasız kışa terk etmekte idiler.

Bir yandan da buğday tarlalarını yakmakta ve köylerdeki yiyecek stoklarını da beraberlerinde götürmekteydiler.

ÖLÜMÜNE YÜRÜYÜŞ...

Fransız ordusu açlığa ve dondurucu soğuğa yani ölüme yürüyordu.

Asker, yıllarca süren savaşlardan yorgun, aç, iliklerine işleyen soğuktan hastaydı.

ZAFER SARHOŞLUĞU ZİRVE DE!

Zafer sarhoşluğu içindeki Napolyon yüksek bir yere çıkarak askerlere seslenmek istedi.

Amacı moral vermekti.

DAYANIN, ZAFER YAKIN!

- Dayanın zafer yakın, siz daha soğuk günlerde de savaştınız...

Asker başı önünde sessiz Napolyon'u dinlemekteydi.

Napolyon bir an sustuğunda bir onbaşı şöyle bağırıverdi.

- General, eldivensiz konuşalım!

KAŞMİR, YÜN ELDİVENLER!

Napolyon ellerine baktı...

Ellerinde içi kaşmir yün ile örülmüş kürk eldivenler vardı.

Askerlerine baktı hepsi patlamış postallarla, dondurucu soğukta, hiç birini yeterince korumayan yırtık pırtık elbiseler içinde mosmordular.

UTANMIŞ ve SUSMUŞTU...

Tarih der ki Napolyon akıllı adamdı.

Utanmış susmuştu.

Hem zaten bir lider, arada sırada birileri eldivensiz konuşursa, susturmayıp, susup, katlanıp dinlemelidir.

--- Moris Levi.# SİFİN sayfasından

DEPREM BÖLGESİ KIŞ-KIYÂMET...

Halden anlamadan sıcak salonlarımızda,  bilgisayar başında çok uzaklardan yazıp çizdiklerimiz, onları ne denli ısıtacak bilmiyorum ama...

Hepimizin,

Özellikle o deprem bölgesine gidenlerin,

o soğukta, göçük altından kurtarılmayı bekleyenlerin, kurtulanların, kurtarıcı ekiplerin ve dışarıda bu karda kışta  çaresizce bekleyenlerin halinden anlamasını ümit ediyorum.

(İbrâhim Atilla ACAR'dan iktibas. Teşekkürler...)

EMPATİDEN DİĞERGÂMLIĞA...

Doğu ve Batı dedik madem, onlar EMPATİ diyorlar biz de DİĞERGÂMLIK diyoruz. Dolayısıyla bu duygular evrenseldir. Nitekim Güneydoğumuzdaki felâkete neredeyse tüm dünya ilgi gösterip azdan-çoktan çeşitli şekil ve vâsıtalarla yardıma koştular. Bizler de oturduğumuz sıcak yerlerde işin klavye ya da ekran söylemlerinin ötesinde eylem planında dua ve fikir olduğu kadar aynî, nakdî ya da fiilî olarak imkânlarımızı ortaya koymalıyız.

HAYAT YAZGISI, ÖMÜR ÇİZGİSİ...

Zaten bu deprem en çok, her anlamda iyilik üzere olmanın ne denli önemli olduğunu bize göstermiştir. Rabbimiz hepimize iyilik çizgisinde yaşayıp can vermeyi, ömrü de ölümü de hayırlı olmayı nasip eylesin.

CÜMLEYE SELÂM, TEFEKKÜRE DEVÂM...

Bu duygu ve düşüncelerle, şu an karşımda yas bağlamında tepesindeki bayrak yarıya indirilmiş Eymür Köyümden cümleye sevgiler-saygılar wes'selâm...