Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde yürekleri dağlayan bir görüntü ajanslarda, ulusal tv’lerin haber bültenlerinde, yazılı, sözel, görsel aklınıza gelen tüm mecralarda yer aldı. Görüntüde zabıta ekipleri erik satan bir seyyar satıcının arabasına el koyuyor. Satıcı ise haykırarak “hırsızlık mı yapayım?” diyerek feryat ediyor. Bu duruma şahit olan duyarlı Fatsalı vatandaşlar  ise  namusuyla para kazanmaya çalışan seyyar satıcının  arabasını kamyonete yükleyen zabıta ekiplerini alkışlarla protesto edip tepkisini dile getiriyor. Şimdi Fatsa ve dolayısıyla Orduluların ulusal medyaya servis edilen bu görüntü ile rencide olmasına mı, yoksa namusu ile üç kuruş kazanmaya çalışan seyyar satıcının durumuna mı yanarsınız? Ben ikisine de yandım, üzüldüm, dertlendim, içlendim.  Çünkü ülkemizde artık haksız kazançlarla milyonları götürenler, dış mihraklarla iş pişirip ülkesini, milletini satanlar prim yapıyor. Ancak erik satıcısı gibi namusu ile para kazanmaya çalışanlar maalesef hor görülüp, tv’lerde tüm Türkiye’nin şahit olduğu o görüntülere maruz kalabiliyor. Boşuna dememiş düşünür “Huzur ve güven içinde yenen kuru bir ekmek, endişe içinde yenen baldan daha tatlıdır. Namus içinde yaşanan bir çadır, ahlaksızlığın hüküm sürdüğü bir köşkte yaşamaktan daha sevimlidir”. Seyyar satıcı da muhtemelen “hırsızlık mı yapayım?” derken bunu anlatmaya çalıştı.

Seyyar satıcının ikilem dolu hikâyesi bir yana artık sokaklarda da vicdan delen miniklerin dilenen ; o muhtaç bakışlarıyla kahroluyoruz. Ordu’da her sokakta ayağında ayakkabısı olmayan, üstü başı yırtık, yüzü gözü kir içinde çocuklar dileniyor ya da dilendiriliyor. Kimi zaman yardımcı olduğumuz, kimi zaman da sorguladığımız bu çocukların hayatları da ayrı bir yara. Günümüz Türkiye’sinin en önemli handikabı oldu; mülteci dramları. Ölümden, savaştan kaçtılar…Oysa burada daha zor bir mücadele içindeler…Psikolojik savaşın tam da tarafı oldular. Diğer tarafta ise bizler varız. Alışamıyoruz, daha kendimize yetemiyorken bazen de kabullenemiyoruz…Tüm bunların ötesinde her şeyi yarım yaşayan bugünün dilenci çocukları sizce nasıl bir geleceğe sahip olacak? Buyurun düşünün…