İzlediğim bir film bu satırları yazmaya itti beni. Marc Webb'in yönetmenliğini üstlendiği Gifted,yani Türkçe adıyla “Deha” filmi,  genç ve dâhi yeğeni Mary'i yetiştiren Frank'in hikâyesini anlatıyor.2017 yapımı taze bir film. Sıcak ve samimi bir yeğen amca , komşu ilişkisinin ötesinde, derinlerde çocuk olmayı öyle güzel anlatıyor ki…

Adı üstünde “çocuk”. Bir deha da olsa, parkta koşmak, çamurla oynamak, dondurma yemek, evcil hayvan beslemek ister. Kirlenmeyi sever, enerji doludur, hayatı sorgular cesurca…Ama Dünya’yı değiştirebilecek düzeyde bir deha ise işler değişir mi? Çocuk oluşu bir kenara bırakılırsa tek odak noktası için yaşayabilir mi? Film bunu sorgulamamıza yardım ediyor. Ve düşünmemize. Sadece başarıya odaklanışımıza, karşıdan bakma fırsatı sunuyor. Çocuklarımıza yüklediğimiz bencilce sorumlulukları hatırlatıyor.

Evet; herkes güzel bir gelecek için, kariyerli bir iş , maddi imkanları iyi bir mesleğe sahip olmak ister. Doktor, mühendis, avukat gibi. İşte bu istek, henüz minicik bacakları, kocaman yürekleri olan çocuklara, hayata başladıkları ilk andan itibaren gizliden gizliye empoze edilir. Kimi zaman bilinçli, kimi zaman da farkına varmadan yaparız bunu.

 “Başarı” odak noktamızdır. Ve aslında her şey de bu kelimeyle başlıyor. Başarılı bir öğrenci, başarılı bir arkadaş, başarılı bir doktor …Her ne olursan ol ama “Başarılı” ol…

Ya başarılı olamazsan? Yıkılan hayallerinin, hüsrana uğrayışlarının şıngırtısını duyabilirsin. Bir şimşek gibi çakar ruhunda. Çünkü hiç bu ihtimali düşünmedin, başarısızlığa yer vermedin. Hiç terzi ya da kasap olmayı hayal etmedin. Bunlara yer yoktu hedeflerinde ama ya kapasiten, ruhun,  ne diyor ne istiyordu?

Çocuklarımız bir yarış atı değil. Finale ilk varanın değil, yarış boyunca her anın zevkine varabilenin hayatı bu Dünya. Yaşıyorsak her şeyin olabileceği, tüm olasılık ve ihtimaller zincirinde asılı olduğumuz bir hayat. …Başaracağız da , alkışlanacağız da, yeri gelecek hata yapacağız, tepki alacağız, eleştirileceğiz, hadi bu olmadı baştan diyeceğiz. Bunları derken, dominant bir tavırla ikinci raunda hazırlanan bir boksör gibi değil, her anı anlamlandırmanın zevkine varmış olarak, hadi yeniden başlayalım diyeceğiz. Demeliyiz. Ama Yaşayarak…