Ülkemizde yakın zamanda yaşamış olduğumuz deprem felaketi yalnızca içlerinde yaşadığımız evleri değil bütün hayatımızı, bütün vatandaşlarımızı derinden sarstı. Bu süreçte kimimiz sevdiğimiz insanları kaybettik, kimimiz kendimizin ya da yakınlarımızın fiziksel yaralanmalarına tanıklık ettik, kimimiz ise gördüğümüz işittiğimiz pek çok acı olaya şahit olduk. Yaşanılan tüm bu olaylar, kayıplar birtakım psikolojik süreçleri de beraberinde getirdi.

Doğal afetler, toplumların sıklıkla karşılaştığı, ani, travmatik, büyük doğa olaylarıdır. Büyük kayıpların olduğu doğal afetlerde yalnızca afetzedelerin değil, afetzede yakınlarının, afet bölgelerindeki yardım ekiplerinin ve afete şahit olan toplumun tüm fertlerinin ruh sağlığı olumsuz etkilenir. Doğal afet travmasının yarattığı psikolojik etkiler ve belirtiler hemen ya da bir süre sonra çok tipik bir şekilde ortaya çıkar.

Erken dönemde birçok kişide deprem ve afet sonrası gelişen akut stres tepkisi görülebilmektedir. Bu oldukça normaldir. Kişi olayları zihninde tekrar tekrar deneyimleyebilir, donuk, uyuşuk, endişeli, yorgun hissedebilir. Aniden irkilebilir, ani öfke patlamaları yaşayabilir. Konsantrasyon, beslenme ve uyku sorunları yaşayabilir. Beklenmedik, kontrol edilemez ve başa çıkılamaz olaylarda beyin ve beden afallar ve hayatta kalma moduna geçer ve durumla başa çıkmaya çalışır. Böyle zamanlarda beden donma tepkisi verebilir ya da huzursuz bir hareketlenme ihtiyacı hissedebilir. Bunlar anormal durumlara verilen normal tepkilerdir. Bazı kişilerde bu durum daha şiddetli belirtilerle karakterize olarak akut stres bozukluğu olarak adlandırılan tablolar görülebilir. Akut stres bozukluğu, travmatik bir olaydan hemen sonra ortaya çıkabilen psikolojik bir durumdur. Fark edilemez ve iyileştirilemez ise travma sonrası stres bozukluğuna yol açabilir.

Travma sonrası stres bozukluğu afetlerin -uzun vadeli- psikolojik sonuçlarından biridir. Travma, bireyin fiziksel ya da duygusal olarak zararlı veya yaşamı tehdit edici olarak tecrübe ettiği, olumsuz etkileri olan bir olay veya durumun bireyin zihinsel, fiziksel, duygusal ve sosyal işleyişini ve iyilik halini alt üst etmesidir.

Travma sonrası stres bozukluğu pek çok belirti içerir ve bunlar 3 ana kategoride toplanabilir.

1-Aşırı Uyarılma

Travmatik bir deneyimden sonra tehlike her an geri dönebilirmiş gibi insanın kendini koruma sistemini sürekli alarma geçirdiği görülür. Psikolojik uyarılma azalmadan devam eder. Genelleşmiş kaygı semptomları ve korkularının birleşiminden dolayı kişiler acı çekerler, travmayı hatırlatıcı uyanlar karşısında kolayca irkilir, ani tepkiler verirler.

2-Yeniden Yaşama (Hatırlama)

Tehlikenin geçmesinden uzun süre sonra olaylar şimdiki zamanda yaşanıyormuş gibi kişinin zihnine geldiği görülür. Kişinin kontrolü dışında kendiliğinden ortaya çıkarlar ya da çevresel uyarıcılarla kolayca hatırlanırlar.

3-Kaçınma

Kişi kendini tehlike altında hissettiğinde uyarılır. Travmatik olaya ilişkin duygu, düşünce, davranış hatta mekan ve durumlardan uzak durmaya çalışır. Bu uyarılma hayatta kalma tepkilerini ortaya çıkarır. Travmatize olmuş kişiler uyarılma döngüsünü tamamlamaktan kaçınır, bu döngüyü engeller ve korku döngüsünde sıkışıp kalırlar. Kişi kendini korumaya çalışıyor olsa da travma sonrası durumu daha da alevlendirir.

Kişinin ilk günlerde çok yoğun çok şiddetli belirti göstermesi travma sonrası stres bozukluğunun kalıcı olacağı anlamına gelmez. Travma sonrası stres bozukluğu için ilk tepkinin yoğunluğundan çok 3. ve 4. haftadaki belirtiler daha yordayıcıdır. Şu anda hepimizde bir düzeyde travma sonrası stres bozukluğu belirtisi var. Bu durumun yaklaşık %90’ı kendi kendine düzelir %10’u devam eder. Dolayısıyla bu düzelmeyi beklemekte fayda vardır.

Henüz bu erken aşamada uzmanlar olarak terapi, terapötik müdahale yapmıyoruz. Doğal iyileşme sürecini bozmamalıyız. İnsanın kendisinin hazmetme kapasitesi var ve biz uzmanların önce bunu beklemesi gerekir. Kriz ve kendine zarar verme durumu gibi acil müdahale gerektiren durumlar olmadığı sürece 1-2 ay gibi bir süre sonrasında terapötik müdahalelerin başlaması daha anlamlıdır.

Psikososyal desteğin 4 basamağı vardır. Bunlar sırasıyla; temel ihtiyaçlara erişim ve güvenlik, toplum ve aile desteği, uzmanlaşmamış destek(psikolojik ilk yardım evresi), uzmanlaşmış destek şeklindedir.

Bu erken aşamada ne yapmalı ne yapmamalıyız?

-Öncelikle travma, kayıp, yas yaşayan kişilere zaman vermeli alan açmalıyız. Kişilerin duygularını fark etmesi, duygularını ifade edebilmesi ve dışa vurabilmesi bir süreç gerektirir.

-Kişi bir şey anlatmak istiyorsa anlattığını dinleyin ve teşekkür edin. Zorla konuşturmaya çalışmayın.

-İzin verirse temas edin, sarılın, elini tutun, göz temasıyla bağ kurun. Mümkünse gün içinde belirli aralıklarla onunla temasta kalın, bu durum kişinin güvende hissetmesine yardımcı olacaktır.

-“Şanslısın, daha kötüsü olabilirdi, bir de olumlu tarafından bak” demeyin. Polyannacılık yapmayın.

-“En azından yaşıyorsun, en azından bitti bak geride kaldı, bak durumun o kadar da kötü değil, bitti bak geride kaldı ölenler var sen yaşıyorsun” demeyin. Yok sayıcı, önemsizleştirici yorumlar yapmayın.

-“Ne hissettiğini biliyorum” demeyin. Onun yerine konuşmayın. Ne hissettiğini bilemeyiz, herkes kendi acısını kendisine özel yaşar.

-“Ağlama, güçlü olmalısın, hayat devam ediyor” demeyin. Yaşanan duygulara müdahale etmeyin.

- Kişiyi hikayesini anlatması için zorlamayın. Kişisel merakınızı gidermek için sorular sormayın.

-“Kararlı ve güven verici bir dokunuş, sırt sıvazlama, ellerini tutma hayatta olduklarını anlamada yardımcı olur. Çalışmalar bize, travmaya karşı en güçlü baş etme yönteminin iyi bir destek ağı ve sıcak ilişkiler olduğunu göstermiştir. İlişki ve bağ kurmak, tehdit hissine karşı en iyi korumadır.”

Kendinizi ve çevrenizde travmaya maruz kalmış kişileri önümüzdeki günlerde gözlemleyin. 30 gün sonrasında kişide hala devam eden travma sonrası stres bozukluğu belirtileri görülüyorsa ya da kişi işlevsellikte ciddi zorlanmalar yaşıyorsa mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına destek için başvurun.

                                                                                                                                                                                                                                                                                           Klinik Psikolog Şeyma Hazal Kaya Keskin