Tığlı, kirlenen denizler, yok olan balıklar ve geri dönüşü olmayan çevre olaylarından dolayı, yarınlara umutla bakamayan nesiller oluştuğuna dikkat çekerek, bunların uygulanmayan kanunlar ve yönetmeliklerin eseri olduğunu söyledi.
Üç tarafı denizlerle çevrili muhteşem bir ülkede yaşamamıza rağmen, bu anlamda türlü olumsuzluklarla karşılaştığımıza dikkat çeken Tığlı, sözlerini şöyle sürdürdü;
“Gelişen teknoloji, artan ihtiyaçlar, sömürülen sulak alanlar, plansız çalışmalar hepsi ekosistemi derinden zedeleyen unsurlardır.
Bunu düzeltmek önce araştırmak sonra yapılan araştırmaları faaliyete geçirmekle olur.
1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu’nda bir sürü değişiklik yapıldı.
Ama yapılan bu değişikliklerin hiç birisi, sürdürülebilirlik adına değil. Bazı cezalar günümüz şartlarına göre güncellenmiş, bazı maddeler ise deniz ürünlerinden kazanılan paradan aslan payını alanların önerileri üzerine yapılmıştır.
Üç tarafı denizlerle çevrili muhteşem bir ülkede yaşıyoruz. Karadeniz suları eşsiz güzellikleriyle ve bereketiyle yıllarca ülke ekonomisine balıkçılık sektöründe katkı sağladı.
Ama bugün hiçte öyle değil. Karadeniz’de Balık yok Ekosistem yok. Kirlenen denizlerimizde oksijen hızla azalmakta ve yaşamsal döngü yok olmaktadır. Denizler, sahil kenarları, koylar, SİT alanları yapılaşmaya açılıyor. Etrafındaki ağaçlar katlediliyor. Dereler ıslah edilmiyor. “
Tığlı, iktidar partisinin bunları kazanmak için hiçbir çaba göstermediğini vurgulayarak; ”Eğer çaba gösteriyoruz diyorsanız. Bugün burada bu konuyla ilgili Meclis Araştırması açılmasına “Evet” demeniz gerekiyor. Aksi durumda sizlere inanmamız mümkün değildir” dedi.
Kirlilik sorunun sadece Karadeniz’in değil, bütün denizler, göller ve havzaların sorunu olduğunu dile getiren Tığlı, sözlerini şöyle tamamladı;
“Su üzerinde Karpuz Kabuğu, Naylon Poşet, Pet Şişeler Atık Yağlar eşliğinde dans ediyorlar.
Bunlar kıyılarda görünen atık maddeler.
Eğer biraz daha açılırsanız klozetten, araba lastiğine, misina ağlardan, piknik tüplerine kadar her şeyi bulabilirsiniz.
Ülkede 48 yıllık bir su ürünleri kanunu kullanılıyor. Bazı maddeleri yenilendi o da uluslararası kriterlerde değil. Denizlerde balık bitti diyoruz ama bu ülkede kurulan balık çiftlikleri bile çevreci değil. Düşünsenize Balık ürettiğiniz çiftlikler bile sahilleri, koyları, denizleri kirletiyor. İç sularda patlayan balık çiftliklerinden kaçan balıklar bir anda baskın tür oluyor ve su havzalarındaki ekosistem tamamen değişiyor. Denizlerimizden zamanında 600 Bin tondan fazla balık yakalanıyordu. Ama şimdi yakalan balık 300 Bin tonun altında.
Karadeniz’in incisi, vatandaşımızın gözdesi Hamsi 400 Bin tonlardan 100 Bin tonlara düştü.
Bu yıl daha da azaldı. İstavrit, Hamsi, Mezgit yok denecek az ve hepsi limit altı.
Yani 13 Santimin altında. Karadeniz’de üreyen Uskumru ise şimdilerde sadece Usta Şeflerin yemek kitaplarını süslüyor. Tüm bunlar olup biterken, vatandaşı müşteri gibi gören iktidar Partisi İş Adamı gibi Atanan Bakan Ceo gibi çalışıyor. Olanda denizlerimize, su ürünlerimize ve vatandaşımıza oluyor. Hem denizlerimizde ki kirliliğin, hem doğal hayatın, hem balıkların hem de tüm su ürünlerinin korunması için İYİ Parti tarafından verilen grup önerisini kabul ediyoruz ve Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz.”

Editör: TE Bilişim