Cumhuriyetimizin ilanının 96. Yıldönümünü tüm Türkiye’de olduğu gibi Ordu’da da coşku, neşe ve sevinciyle kutlayacağız. Öncelikle Cumhuriyet bayramınızı kutluyor bizlere, saltanatı kaldırıp Cumhuriyetin ilan edilmesini sağlayan başta Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu günleri yaşamamızda emeği geçen herkese minnettarlığımızı bir kez daha bildiriyor, ruhlarının şad olmasını diliyoruz. Şimdi 96 yıl öncesine giderek Cumhuriyetin ilan edilmesinin önündeki en büyük engel olan saltanat nasıl kaldırıldı? Cumhuriyet nasıl ilan edildi? ona bir göz atalım.

Osmanlı Devleti, 1876 yılına kadar mutlak monarşi ile yönetilmiştir. Bu dönemde padişahlık kurumu, halk üzerinde mutlak bir egemenlik sürdürmüştür. Tanzimat dönemi (1839) ile beraber, cumhuriyet düşüncesinden söz edilmeye başlanmışsa da Osmanlı aydınları meşrutiyetin (parlamenter monarşi) kurulmasını yeterli görmüşlerdi. Meşrutiyetin daha ilerisine gidilmedi veya talep edilmedi. Osmanlı Devleti, 1876–1878 ve 1908–1918 yılları arasında meşruti monarşi ile yönetildi.

Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile sonuçlanan I. Dünya Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan ulusal mücadelenin daha ilk yıllarından itibaren artık yönetimde halk iradesinin egemen olacağı açıkça ilan edilmişti.

Erzurum Kongresi‘nin ardından 23 Temmuz 1919 tarihinde yayımlanan bildirinin 3. maddesindeki “Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır” kararı bu anlayışın bir ifadesiydi.

Ulusal iradeyi somut olarak gösterecek meclis, İstanbul’un işgal edilip Mebusan Meclisi’nin dağıtılması üzerine, “Büyük Millet Meclisi” adıyla 23 Nisan 1920‘de Ankara’da toplandı. Olağanüstü yetkilerle donatılmış 390 kişilik meclisin başkanı (Mustafa Kemal) aynı zamanda hükûmet ve devlet başkanı olarak adlandırılmıştı.

Saltanatın kaldırılması

Saltanatın kaldırılmasına doğrudan doğruya yol açan olay, Kurtuluş Savaşı‘nın başarı ile sonuçlanmasından sonra toplanması öngörülen barış konferansına Ankara ve İstanbul hükümetlerinin birlikte davet edilmeleridir.

17 Ekim 1922 tarihli bir telgraf ile İstanbul Hükumeti’nden Sadrazam Tevfik Paşa barış konferansında ortak bir tavır belirlemek amacıyla Mustafa Kemal’e başvurdu. 20 Ekim tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitap eden ikinci bir telgrafta Tevfik Paşa Babıali ile Büyük Millet Meclisi arasında amaç bakımından tam bir birlik olduğunu, Sevr Antlaşmasını iptal ettirmek ve işgalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için beraberce mücadele edildiğini belirterek ulusal birliğin önemini vurgulamış ve vatan uğruna kişisel hırslardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştir.

28 Ekim 1922‘de İtilaf Devletleri İsviçre’nin Lozan kentinde toplanacak olan konferansa İstanbul ve Ankara hükûmetlerini resmen davet etmiştir. Bunun üzerine iki gün sonra toplanan TBMM, İstanbul hükûmetinin tasfiyesine yönelik 82 imzalı karar tasarısını görüşmüşse de aynı gün sonuç alamamış, ancak 1 Kasım tarihli toplantıda Mustafa Kemal’in sert müdahalesi üzerine saltanatın kaldırılmasına karar vermiştir. Kararname, ilga hükmünü geriye yürüterek “İstanbul’daki şeklî hükûmetin 16 Mart 1920’de tarihe intikal ettiğini” bildirmiştir. Aynı gün alınan bir başka Meclis kararıyla 1 ve 2 Kasım günleri milli bayram ilan edilmiştir.

TBMM’deki çoğu vekil saltanatın kaldırılmasına karşı çıktı

Mustafa Kemal’in ifadesine göre milletvekillerinin birçoğu saltanatın kaldırılması kararına karşı çıkmışlardır. Bakanlar kurulu başkanı Rauf Bey (Orbay) başta karşı çıktığı karara 29 Ekim’de Mustafa Kemal ile görüştükten sonra taraftar olmuştur. Buna karşılık liberal görüşleriyle tanınan Mersin vekili Selahattin Bey (Köseoğlu) sonuna kadar karara muhalif kalmıştır. Oylama sırasında bağırışarak oy ve sayım isteyen milletvekillerine rağmen sayım yapılmamış ve kararın oy birliği ile alındığı ilan edilmiştir.

Gerek Rauf Bey, gerekse Selahattin Bey daha sonra kaleme aldıkları anılarında, cumhuriyete prensip olarak karşı olmadıklarını, ancak padişahlığı kişisel diktatörlük eğilimlerine karşı bir engel olarak gördükleri için kaldırılmasına muhalif olduklarını anlatırlar.

Hıyanet-i Vataniye Kanunu‘nda 15 Nisan 1923’te yapılan bir değişiklikle, saltanatın lağvına dair kararnameye karşı sözle ve basın yoluyla muhalefet etmek vatan hainliği kapsamına alınmış ve idamla cezalandırılmıştır.

Osmanlı Devleti resmen sona erdi

Kararnamenin ilanından sonra Sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 4 Kasım günü son toplantısını yapan Osmanlı hükümeti istifasını padişaha sunmuştur. 5 Kasım’da Ankara hükumetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa (Bele) tüm bakanlık müsteşarlarını Divanyolu’ndaki Şark Mahfilinde toplayarak her türlü faaliyete son vermelerini tebliğ etmiştir. 7 Kasım’da Babıali’deki başbakanlık dairesi resmen boşaltılmış ve Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin yayınına son verilmiştir.

Meclisin 20 Ocak 1921’de kabul ettiği ve bir anayasa niteliğinde olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adlı yasa ile egemenliğin Türk ulusuna ait olduğu ilan edildi. Saltanat hükûmetinin kendini halâ Türk ulusunun temsilcisi saymasına karşı bir tepki olarak Meclis, 1 Kasım 1922‘de aldığı kararla saltanatı kaldırdı.

Birinci meclisin seçimin yenilenmesine karar vererek 1 Nisan 1923‘te dağılmasından sonra yeni meclis toplanıncaya kadar Mustafa Kemal’in direktifi ile yeni bir anayasa tasarısı hazırlıkları başlamıştır. Mevcut anayasa, ulusal iradenin Türk ulusuna ait olduğunu, bu iradeyi ulus adına temsil yetkisinin Meclis’e tanındığını onaylamıştı ancak devletin yönetim şeklini ve başkentini ilan etmemişti. Yeni anayasa tasarısı hazırlıkları sırasında Mustafa Kemal, çevresindekilerle Cumhuriyetin ilanı ile ilgili görüşmeler yapmıştır.

Ankara başkent oldu

Mustafa Kemal’in Wieber Neue Freie Presse muhabirine 22 Eylül 1923’te verdiği ve Türkçe bir özeti ilk defa İkdam gazetesinde yayımlanan demeçte, muhabirin sorusu üzerine ilk defa cumhuriyet kelimesini açıkça ortaya atması ülkede ve yurtdışında büyük yankı uyandırdı. Ekim 1923’de İsmet Paşa ve bir grup meb’us Ankara’nın Hükümet merkezi olarak kabul edilmesi yolunda bir kanun teklifi verdi. 13 Ekim 1923’te TBMM’de kabul edilen tek maddelik yasa ile Ankara, devletin başkenti oldu. Devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son veren bu yasa ile Cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmış oldu.

Hükûmet bunalımı

1 Kasım 1922’den itibaren artık saltanatın olmadığı ülke, meclis hükûmeti tarafından yönetilmekteydi. Bu hükûmet sisteminde her bakan meclis tarafından seçildiğinden uyumsuz kişilerin bir araya geldiği hükümet biçimine yol açmaktaydı; ayrıca her bir bakanlık için uzun süren tartışmalar yaşanmaktaydı.

Yeni Meclis seçildikten sonra kurulan İcra Vekilleri Heyeti’nin üyeleri bu şartlar altına çalışmanın güçlüklerinden şikayetçi idi. Hükümetin zayıflığı, 23 Ekim’de net bir şekilde ortaya çıktı. Aynı zamanda Dahiliye Vekili olan İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fethi Bey, Dahiliye Vekilliğini Ferit Tek Bey’e bırakmak istemiş ancak meclis bunu kabul etmeyerek Erzincan milletvekili Sabit Bey’i seçmişti. TBMM ikinci başkanı Ali Fuat Bey de görevi bırakmak isteyip yerine Yusuf Kemal Bey’i aday göstermiş ancak meclis kabul etmeyerek Rauf Bey’i seçmiştir.

Bu durum üzerine Meclis Başkanı Mustafa Kemal, 25 Ekim 1923 akşamı hükümeti Çankaya Köşkü’nde topladı. Toplantıda, Vekiller Heyeti’nin istifa etmesine ve yeni seçilecek Vekiller Heyeti’nde görev almamasına karar verildi. Böylece ülkeyi Cumhuriyet rejiminin ilanına götürecek bir hükûmet bunalımı oluşturuldu.

“Efendiler, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz”

27 Ekim 1923‘te Vekiller Heyeti’nin istifası TBMM’de okunduktan sonra, yeni bir vekiller heyeti kurma yolunda çalışmalar başladı. Muhalefetin yeni hükûmet kurma çabasında bir sonuç alınamadı. 28 Ekim’de Çankaya Köşkü’ndeki akşam yemeğinde İsmet Paşa, Fethi Bey, Kazım Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize mebusu Fuat ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Bey’i misafir olarak ağırlayan Mustafa Kemal Paşa, kabine bunalımından çıkma yolu üzerine görüştü ve misafirlerine “Efendiler, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” dedi. Yemekten sonra Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa birlikte kanun tasarısını hazırladı.

Halk Fırkası Grubu toplantısı ve Cumhuriyet’in ilanı

Mecliste 29 Ekim 1923 sabahı toplanan Halk Fırkası Grubu kabine değişikliği için görüşmelere başladı. Görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın meselenin halli için görevlendirilmesine karar verildi. Çözüm için bir saat izin isteyen Mustafa Kemal, bir saat sonra kürsüye çıkarak yönetim biçiminin Cumhuriyet olması halinde hükûmet bunalımlarının yaşanmayacağının, bunun için rejimin Cumhuriyet olarak tescil edilmesi ve yönetim biçiminin buna göre düzenlenmesi gerektiğini ifade etti ve anayasa değişikliği teklifini sundu. Fırka toplantısında yapılan konuşmaların ardından teklifin önce bütünü, sonra ayrı ayrı maddeleri okunarak kabul edildi.

“29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun” ile 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun altı maddesinde (ilk hali) (1, 2, 4, 10, 11 ve 12. maddeler) değişiklik yapılmış; birinci maddesi şu şekilde değiştirilmiştir:

“Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir”. (tam metni)

Meclis toplantısı

Halk Fırkası Grubunun toplantısından hemen sonra meclis toplantısı açıldı. Meclis başka konularla meşgul okurken, teklif edilen kanun tasarısı Kanun-ı Esasî Encümeni tarafından usulen incelenip tutanağı hazırlandı. Kanun, birçok konuşmacının “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi. Ardından cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçildi.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olarak kabul edilmesi

29 Ekim 1923’te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan etmiştir. Aynı gece bu ilan, atılan 101 pare top ile kutlanmıştır. 1924 yılında ise cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır.

2 Şubat 1925’te, Hariciye Vekaleti’nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim’in bayram olması önerilmiştir. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan’da karara bağlanmıştır. 19 Nisan’da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925’ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.

Editör: TE Bilişim