Değerli Dostlar!

sizlere ilk yayınladığım yazımda zaman zaman hatıralarım dan bahsedeceğimi belirtmiştim. Bu günde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından din görevlisi olarak gönderildiğim Gürcistan Acaraözerk bölgesi başkenti Batum’daki hatıralarımdan bahsetmek istiyorum.

Yazıma geçmeden önce şunu belirteyim ki: Benim büyük dedem Batum göçmenidir,

 Yıl 1992 daha önce Diyanet işleri Başkanlığının yurt dışına görevli göndermek için açmış olduğu sınavı kazandığım için 1992 yılı başlarında Ankara’ya çağrıldım. Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığında Balıkesir’den Yaşar Yıldırım, Bursa’dan Mahmut Erdem adlı arkadaşlarımla beraber, dış ilişkiler dairesi başkanı sayın Arif Soytürk'ten gerekli talimat ve yazıları alarak Trabzon Müftülüğüne doğru yola çıktık. Trabzon Müftü Muavini merhum Mehmet Atar nezaretinde Gürcistan'ın Trabzon başkonsolosluğuna giderek elimizdeki gri pasaportlarla müracaat ederek vizelerimizi aldık. Oradan otobüsle ver elini Batum. O dönem Gürcistan yeni bağımsızlığını kazanmış, ortalık karma karışık. Rüşvet almış başını gidiyor. Sarp sınır kapısından elimizde gri pasaport olduğu halde 20’şer dolar vererek geçtik. Ve sabaha karşı Batum garajına vardık. Yolda tanıştığımız Batum’da lokanta işleten Antalyalı (ne yazık ki ismini unuttum.) bir arkadaşın yardımı ile Batum camisine ulaştık. Zaten bize yardımcı olan arkadaşın iş yeri de Batum caminin müştemilatında imiş. Biz Camiye girince sabah namazı kılınmış, Batum Müftüsü Nurcivan Abaşidze tarafından aşır'ı şerif okunuyordu. Bizim camiye girdiğimizi gören müftü, cemaate Türkiye’den istenen din görevlilerinin geldiğini ve namazdan sonra dağılmamalarını söyledi. Biz namazı kılıp dışarıya çıktığımız zaman cami cemaatinin avluda beklediğini gördük. Bizim camiden çıktığı mızı gören cemaat başladı bize sarılmaya, kimi yaradana şükrediyor, kimi yüksek sesle hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Bir saatten fazla bir zaman tanışma ve sevinç gözyaşlarını akıtma ile geçti. Bu arada yaşlı bir amca yumruklarını havaya kaldırarak Türkçe  "Yarab! bu minarenin üzerinde Türk bayrağını görmeden benim canımı alma" diye bağırdı. Müftü cemaate bizim yorgun olduğumuzu, şimdi istirahat etmemiz gerektiğini bize müsaade etmelerini söyledi. Bizde bundan sonra beraber olacağımızı söyleyip müsaade istedik ve caminin müştemilatında bulunan misafirhanede istirahate çekildik. Müştemilatta görevli olarak bulunan ve ismi Muhammed olan görevlide bütün işini bırakıp yattığımız odanın önünde nöbet tutuyor. Adeta üzerimize titriyordu.

Evet değerli dostlarım bu günlük bu kadar. Bundan sonra İnşallah hafta da bir gün bu hatıralarımı sizlerle paylaşma diğer günlerde de başka konularda yazmaya devam edeceğim.

Tekrar buluşmak dileğiyle Selam ve Dua ile hoşça kalınız.