Şehrimiz gittikçe büyüyor. Ülkemiz genelinde olduğu gibi Ordu’muzda da insanlar artık köylerden çok şehirlerde yaşıyor. Ülkemizde nüfusun %92’si kırsaldan uzak, il ve ilçelerde yaşamaktadır. Kentleşme hızının yüksek olduğu son 20-25 yıllık süreçte çevreye duyarlılığımızın ve kentleşmeye ayak uyduramayan altyapının sorgulanması gerekmektedir.

Kentlerin her geçen gün daha da büyüdüğü günümüzde kentsel planlama ve altyapı kavramlarına artık kent ekonomisi, kent işletmesi, kentsel mekân gibi kavramlar da eklendi. Şehirlerin toplumsal, mekânsal ve ekonomik boyutlarının birlikte değerlendirildiği bu yeni döneme ilişkin şehrimizde de yoğun çalışmaların olduğuna şahit oluyoruz.

Nüfus artışı, büyüyen şehirler ve artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak üzere gelişen sanayilerin tabiata etkisi, mevcut anlayış ve uygulamalarla bu büyümenin ne kadar daha bu şekilde sürdürülebileceğini tartışma konusu yapıyor. Son yıllarda karşımıza çıkan ve geleceğimizi tehdit eden küresel ısınma gibi çevresel konulara ne kadar duyarlıyız?

İnsan faaliyetleri sonucu atmosfere verilen karbondioksit, metan, azot oksit gibi gazların sera etkisi yaratması sonucunda atmosfer ve dünya yüzeyinde sıcaklığın artması olarak tanımlanıyor küresel ısınma. Son yüzyıldaki yer seviyesi sıcaklığının artması ve kuzey yarım küredeki kar örtüsü ve kutuplardaki buzulların erimesi sonucunda deniz seviyesinin 15-20cm yükselmesini örnek olarak gösterebiliriz.

Son yüzyılda kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımının atmosfere etkisi, nüfusu 9 milyara yaklaşan dünyamızda doğal faktörlerden daha ziyade insan eliyle küresel ısınmaya neden olduğumuzu vurgular niteliktedir.

Küresel ısınmanın etkisi ülkemizde, bölgemizde de hissedilecektir. Küresel ısınmaya yol açan atmosfere karbondioksit bırakma konusunda Türkiye dünya sıralamasında ilk 20 ülke arasında yer alıyor. Öngörülere göre 15 yıl içinde ülkemizin büyük bir bölümü kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Nehirlerin taşıdığı su miktarında, baraj göllerinde su seviyesinde azalmalar, düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyon gibi sonuçlar iklim değişikliğinin etkisi ile karşımıza çıkacaktır.

Tarım alanlarının daralması da beklenen sonuçlardan. Bölge olarak en önemli iki tarım ürünümüz fındık ve çaya ilave olarak balıkçılığın da tehdit altında olduğuna dair araştırmalar var.

Küresel ısınmaya karşı neler yapılması gerektiği konusunda toplum olarak ne kadar hassas olduğumuz tartışılır. Gelişmiş ülkelerde de durum çok farklı değil. Avrupa Birliği, bütçesinin %20’sini kentlerin ve ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamalarına ve iklim değişikliğinin etkilerini önlemeye yardımcı olmak için ayırdı. Ancak, çoğu şehrin bu konudan haberi dâhi yok. Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması gibi çok uluslu anlaşmalar küresel ısınmanın ülkeleri yönetenler nezdinde ciddiye alındığının ispatıdır.

Geri dönülmez noktaya varmadan bireysel ve toplumsal olarak çevresel konularda farkındalıklarımızı artırmaya ihtiyacımız var. Bugünün imkân ve teknolojilerinden yararlanarak, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için neler yapılması gerektiğine dair toplumun eğitilmesi gerekmektedir.