Değerli dostlar!

İyilik yaratılışın mayasında vardır. Kötülük ise hayat yolcusunun mutluluğun önündeki en büyük engeldir. Nevvas bin Sem'an adlı sahabi bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize iyiliğin ve kötülüğün ne anlama geldiğini sorar. Sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: "İyilik güzel ahlaktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir." (Müslim, Bırr ,15)

Sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir başka defasında ise şöyle buyurur; "Kötü söz ve davranışların islamda yeri yoktur. İslama en hayırlı olan insanlar ahlakı en güzel olanlardır." (İbn Hanbel v,100)

O halde İman ve İslam bir iyilik davetidir. Bu iyilik bazen güzel ahlak, erdem, fazilet olur. Bazen tebessüm ve kucaklama, tatlı söz ve güler yüz olur. Adı ve şekli değişebilir ama önemi ve değeri asla değişmez. İyilik iyi olma çabasıdır. İhsan olarak da ifade edilen iyilik, iman ve ibadetin hayata iz düşümüdür.

Değerli dostlar!

Yapılan bir iyiliğin değerli olabilmesi için iyilik başa kalkılmamalı, iyilik yapılan kişi hele hele fakir birisi ise rencide edilmemelidir. Burada başımdan geçen bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Görev yaptığım bir yerde bir Cuma günü namazdan çıktık. Cemaatten bilhassa yaşlı kesim caminin yanında oturur sohbet ederlerdi. Böyle bir sohbet esnasında söz yeme içmeden açıldı. Hacının biri; " Biz 15 günde bir kelle paça alıp yiyoruz. Hatta geçen gün bir kelle aldık yarısını .........verdik dedi ve orada bulunan fakir zatı gösterdi ve devamla ........." kelle güzeldi değil mi" diye sormaz mı? Fakir kişi kızardı bozardı. "Evet iyi idi yedik kesene bereket" dedi ve hemen kalkıp oradan ayrıldı. Ben ve cemaat kelleci hacıya ayıp ettiğini böyle söylememesi gerektiğini söylediysek de o hacı bizim lafımızı ciddiye almayıp konuşmaya devam etti. Ertesi Cuma günü herkesten önce camiye gelen o fakir camiye ancak hutbe okunurken geldi. Namazın peşinden herkes bahçeye çıkınca o fakir caminin arka tarafına gitti. Elinde kanlı bir torba ile geldi ve bizim kelleci hacının önünde durdu ve: "........işte bana verdiğin kelle al eve götür afiyetle ye" deyip torbayı önüne atarak çekip gitti. Herkes donup kaldı. Biz fakiri geri çağırdıysak da geri döndüremedik. Nihayet kelleyi bir kişi aldı ve fakirin evine götürmüş. Fakat kelleci hacı da fakirin evine gidip ağlayıp sızlamışsan da fakiri bir türlü ikna edememişler. Fakir kelleyi bir türlü almamış. Ertesi günü o fakir camiye geldi ve bana "Hocam dün geri dönmemekle sizi üzdüm. Hakkınızı helal edin, çok üzüldüm belki o kelleyi getirip atmamam gerekirdi fakat hacı........beni çok üzdü. Bize bir parça kelle verdi her yerde onu konuşuyor. Biz fakiriz ama bizimde bir izzeti nefsimiz var. Bizde insanız, paramız yok ama Elhamdülillah şerefimiz var." Tabi kendisini teselli ettim. O mahallede iki sene daha görev yaptım o hacı ile fakirin arasını bir türlü düzeltemedim. Benden sonra o fakir hastalanmış vefatından önce o hacının cenazesine gelmemesini vasiyet etmiş. Vefatında çocukları o hacıyı cenazeden kovmuşlar.

Evet dostlar! Atalarımız ne güzel söylemiş son pişmanlık para etmez.

Selam ve dua ile hoşça kalınız.