CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu çeşitli suçlardan yargılanıyordu. Bu yargılamalar neticesinde son olarak Yargıtay bir karar verdi ve bazılarını onadı. Bu karar medyaya düştüğünden beri neredeyse tüm siyasetçiler “aynı görüşte değiliz ama…” diye başlayarak kararın siyasi olduğunu, yargının iktidar tekelinde olduğunu, iktidarın güdümünde olduğu için de iktidarın istediği şekilde karar aldığını söylemeye başladılar. Burada tabi birçok tezat var. Kararın içeriği, doğruluğu-yanlışlığı üzerinden hukuki mütalaada bulunmayacağım.

Yargıtay kararında üç başlık altında suçlar incelenmiş ve “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamak” suçlamalarından verilen cezalarda twitter üzerinden paylaşılan birçok tweet ele alınmış. Yargılamaya konu paylaşımların tamamı alt mahkemelerde suç olarak nitelendirilmiş; Yargıtay bazı paylaşımlar için suç değil demiş ancak suç olanları da olduğu için kararı onamış.

“Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasına konu twitleri için suç oluşmuş ancak fazla ceza verilmiş diyerek kararı bozmuş ve cezasını azaltmış.

“Silahlı terör örgütü propagandası yapmak ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” suçlarından yapılan yargılamada ceza verilmesini ise yanlış bulmuş ve beraat kararı verilmeliydi diyerek bozmuş.

Yani Yargıtay, Canan Kaftancıoğlu hakkındaki birçok suçlama varken, bir suçu doğrudan onamış, diğer suçun cezasını bozmuş ve cezada indirime gitmiş; diğer suçlamaları ise tamamen bozmuştur. Buna rağmen medyada kişi hakkında muhalif olduğu için, onu susturmak için yargıya talimat verilerek cezalandırılmıştır şeklinde görüşler paylaşılmaktadır. Evet kararı doğru bulmayabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, her türlü siyasi propaganda yapabilirsiniz ancak yalan üzerine değil. Hem madem Yargı iktidarın güdümünde karar veriyor, nasıl oluyor da iki suçlamadan verilen ceza kararları bozuluyor? İktidara muhalif olan biri madem yargılanıyor o zaman tüm suçlamalardan mahkûm olması gerekmiyor mu?

Yargının verdiği kararlar muhalefetin istediği gibi olursa yargı bağımsız, istemediği gibi olursa iktidarın tekelinde mi olmuş oluyor? Yargı kararları doğru ve yargıda sıkıntı yok demiyorum. Bunu mesleğim gereği en yakından izleyenlerden biriyim. Ancak yargı üzerinde sürekli bu şekilde tahakküm kurmaya çalışmak doğru değildir. Eleştiri yaparken, siyaset yaparken veya bir konu hakkında fikir beyan ederken ilkeli hareket etmek gerekir. Verilen karar işimize geliyorsa doğru, gelmiyorsa yanlış dememek lazım. Kaldı ki söz konusu kişinin yargılamaya konu paylaşımları burada yazmaktan hicap duyacağım şekilde küfürler ve teröristlerin eylemlerini meşru gösteren ifadeler barındırıyor. Burada düşünce özgürlüğü mü vardır suç mu vardır orası hukuki bir değerlendirme. Yargıtay bazıları için vardır derken bazıları için yoktur demiş. Bunu savunurken de bazıları “ayarını bozduğun kantar gün gelir seni tartar” gibi beylik söylemlerde de bulunuyor. Kim bilir, şuan ceza alanlar ayarını bozdukları kantarda tartılıyorlardır belki de.

*

Tüm bunlar olurken bir yandan da Aile Bakan yardımcısının Vali olarak atandığı haberini aldık. Birçok vali atanmışken bu valinin haber olması ayrı bir sebepten elbette. Söz konusu vali Türkiye’nin ilk başörtülü valisi. Evet yanlış duymadınız. Halkın büyük kesiminin Müslüman olduğu, din özgürlüğünün ve bu özgürlüğü yaşama özgürlüğünün olduğu ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşunun 99.yılında; ülkeyi geri götürdüğü, halka kendi siyasi ve dini görüşünü dayatmaya çalıştığı iddia edilen bir partinin ise iktidarının 20.yılında böyle bir adım atılabildi. Bu dahi ülkemizde nasıl bir anlayışın hakim olduğunu, nasıl bir oligarşinin olduğunu göstermeye yetiyor. Herkes inancını özgürce her alanda yeni yeni yaşamaya başlıyor. Elbette böyle güzel ve olumlu adım atılırken yine bazı mahviller bu valinin ehliyet ve liyakat sahibi olmadığını, sırf başörtülü olduğu için atandığını söylüyor. Kendisi doçent olan vali, bakan yardımcısı idi. Elbette bu zihniyet için, kişi başörtülü ise aldığı doçentlik unvanı da torpilledir, aldığı makamlar da… Vali hanımı hiç bilmiyor, tanımıyorum. Kendisinin atanması üzerinden doğru yanlış değerlendirmesi de yapmıyorum. Ancak zihniyet olarak mücadele edilmesi gereken ve ülkemizin kat etmesi gereken daha çok yolu olduğunu söylüyorum.

Her iki konu da ilkeli davranmayı gerektiriyor. Bir mesele karşısında “biz mi yaptık, kim mağdur, ama onlar da dedi” gibi söylemler bizi hataya götürür. Bir başkasının aynı sözü söyledikten sonra ceza almaması o sözün yanlış bir söz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ama biri ceza alırken diğeri ceza almıyorsa orada elbette sorun vardır. Sorunu teşhis ve müdahale biçimini öncelikle doğru yapmalıyız. Herkes bunu söylüyor ama kimse yapmıyor tabi. 13.05.2022

EMRE KILIÇKAYA