Hayat zaman zaman bizi öyle bir noktaya getiriyor ki yaşadığımız, üzerimizden geçen zorlukları göğüsleyemez duruma geldiğimizi hissediyoruz. Öyle ki her şeyi bir kenara bırakıp hiç bilinmeyen bir yerlere doğru yelken açmayı geçiriyoruz aklımızdan her defasında. Bunu da yapamıyoruz. Muhtaç hissediyoruz kendimizi. Muhtacız evet! Birlikte yaşamaya, toplumda olmaya, geçinmeye paraya pula muhtacız. Yoksa açız, sefiliz, bir başınayız. Karınca olmak, Ağustos Böceği gibi yatmamak gerekiyor.

Beynimizin resetlenmeye ihtiyacı olduğu o dönemlerde çok isteriz yalnız olmayı. Belki bir sahil kasabasında ayaklarımızı iskeleden denize uzatırken hayal ederiz kendimizi. Hayali bile yeter bir nebze dinlenmeye. Ben şunun bilincine vardım ki; işini ehliyle yapan, bir şeylere bir yerlere aitlik duygusuyla bağlanan insanlar sadece hayal kuruyor. İleriye gidemiyor. Ben de böyleyim. Yıllardır toplum içinde belli bir konumda çeşitli projelerde görev aldım. Ait oldum bulunduğum yere ve hiçbir yere ayrılmadım, inanın adeta karınca edasında çalıştım. Ekmeğim aşım burada bildim ve titiz davrandım. Bundandır ciddi bir iş tecrübesi kazandım. Çoğu insanın hep olmak istediği yerlerde de oldum fakat bunun havasında olmadım. Geçmiş iş hayatım ve edindiğim tecrübelerle gurur duyuyorum ben. Kimsenin ekmeğiyle de oynamadım ama beni ekmeğimle oynayan, pişmiş aşımı dökmeye çalışan çok oldu. Yeri geldi çalıştığımın karşılığını alamadım. Yeri geldi aç susuz sabahladım soğuk gecelerin ardında, battaniye altında. Ama şükrümüzü de bildik. 

Gel gelelim ki şu günler ne kadar mübarek olsa da şükrümüzü kaybettik sanırsam biraz. Bunun farkındayım. Şükürsüz makam sahipleri, şükürsüz zirvedekiler ve aşımızla oynayan şükürsüzler bizi bu hale getirdi. Emeğimize özen gösterdik, ekmeğini başkaları yedi. Sahiplendiğimiz kadar sahiplenilmedik. Muhtaç hissettik ve hissettirdik. İyi, niyetimizden geldi bu. Galiba iyi niyetimin de son kullanma tarihi geliyor şükür duygularını yitirmeye başladığımız gibi. Niyetimiz ne kadar iyi, samimi olduysa o kadar altta kalan biz olduk bunun farkındayım uzun zamandır. Peki ne yapıyorum buna karşılık? Yine karıncayım. Çalışıp didiniyorum. Daha da iyi niyetle yaklaşıyorum olaylara; yapmamam gerekirken. Ama gereken neydi: saf ayağına yatıp çakal olmak, işine geldiğine göre iş yapmak. Tamam kabul! Öyle yapalım o zaman.

İşimize geldiği gibi iş yapmaksa hak olan, bu ise ayağını sağlam yere basmanın koşulu tamam kabul! Ben de öyleyim anasını sattığım dünyada bundan böyle. Şu şunu demiş bu bunu demiş diyerek değil, ezilerek değil ezerek yürümek gerekiyormuş artık. Denemekte fayda var. Belki kavuşuruz eski neşemize.  Belki birileri bizi de çıkarır zirveye de iki havamız olur. Ve o zaman umurumuzda olmaz dünya. Filler tepişir, karıncalar ezilir. Karınca olmak bizi çok yordu be kardeşim. Fil olma vakti belki de şimdi.

O halde geri sayım başlasın. 3,2,1… Gerisi umurumda mı?