Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı azalıyor

Meme kanserinin sıklığındaki artış, yaşanan bölgenin coğrafyası ve gelişmişlik düzeyi ile yakından ilgili. Dünyanın gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerinde görülme sıklığında artış söz konusu iken, Amerika, Avustralya ve bazı kuzey Avrupa ülkelerinde hastalığın görülme sıklığındaki artış azalmış durumda. “Farkındalığın yüksek olduğu ve kendi kendine muayene ve düzenli taramaların alışkanlık haline geldiği toplumlarda hastaların çoğu erken evrede tanı alıyor, yalnızca yüzde 5 ila 10’u ileri metastatik evrede karşımıza geliyor” diyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, erken evrede teşhislerin artmasıyla birlikte hastalıktan kurtulma ve hayat kalitesi ile yaşam süresinin artma oranlarının da yükseldiğine dikkat çekiyor.

Erken teşhis tedavi başarısını artırıyor!

Üç evrede ele alınan meme kanseri hastalığının tedavisinde, bulunulan evrenin yanı sıra tümörün tipi, memedeki yerleşimi, hastada genetik bir öykünün olup olmaması ve hastanın tedavi ile ilgili isteği tedaviyi etkileyen ana faktörler olduğunu belirten Prof. Dr. Gül Başaran, “Evre ne kadar erken olursa hastanın cerrahi sonrası aldığı uygun tedavi ile iyileşme şansı da o kadar yüksek oluyor. Bazen erken evre hastalarda cerrahi öncesi tedaviler verilerek memedeki kitle ve koltuk altındaki lenf nodları küçültülebiliyor, bazı durumlarda yok edilebiliyor ve daha sonra cerrahi tedavi kullanılıyor” şeklinde konuşuyor. Günümüzde Her-2 pozitif denilen hasta grubunda erken evredeki hastalara daha az kemoterapi uyguladıklarını belirten Prof. Dr. Başaran “Daha ileri evredeki hastalara ise ikili akıllı ilaç kombinasyonu uygulayarak hastalığın nüksetmesini daha güçlü bir şekilde önleyebiliyoruz” diyor.

İleri evredeki hastaların da yaşam süresi ve kalitesi artıyor

Metastatik evre her ne kadar tedavi edilemeyen ve hastaların çabuk kaybedildiği bir evre olarak düşünülse de bu evrede de çok farklı seyreden hasta grupları mevcut. Metastatik hastaların şimdi yeni çıkan ilaçlarla bu hastaların büyük çoğunluğu 5 yılı aşan sürelerde, üstelik yaşam kaliteleri bozulmadan hayatlarına devam edebiliyorlar. “Her hasta için o hastaya özel tedavi biçimi belirlememiz gerekiyor. Ancak ilerleyen cerrahi yöntemler, yeni akıllı ilaçlar ve daha etkili kemoterapi, immunoterapi, hormonoterapi uygulamalarıyla hasta metastaz evresinde olsa dahi geçmişe oranla çok daha başarılı sonuçlar alıyoruz” diyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, hastalığın tedavisinin yanı sıra bir daha nüksetmesini önlemenin de kendileri için önemli olduğunun altını çiziyor. Prof. Dr. Gül Başaran sözlerine şöyle devam ediyor: “Lokal ileri evre, genellikle cerrahın ilk gördüğünde opere edemeyeceği anatomiye sahip hastaları kapsıyor. Bu grup için önden sistemik tedavi verip (kemoterapi ve/veya akıllı ilaçlar) tümörü küçülterek cerrahiye gönderiyoruz. Bazen önden verdiğimiz kemoterapi ile tümörün hepsi yok olmuyor. Bu gibi durumlarda günümüzde cerrahi sonrası geride kalan tümörü olan hastalarda farklı medikal yöntemlerle hastalığın geri gelmesi önlenebiliyor.

Ailenizde meme ya da yumurtalık kanseri varsa dikkat!

Yaş ilerlemesi, meme kanseri için en önemli risk faktörlerinden birisi. Çünkü yaşlandıkça kanserden korunma ile ilgili biyolojik mekanizmalarda bozulma olasılığı artıyor. Dünyada ve ülkemizde 35 yaş altı meme kanserleri, tüm meme kanserlerinin yüzde 5 ila 10’unu teşkil ediyor. Meme kanseri görülme yaşı o ülkedeki kadınların yaş ortalaması ile de yakından ilgili. “Eğer Türkiye gibi ortalama yaşı 30 olan bir ülkede iseniz o zaman otomatik olarak meme kanseri de ülkemizde kadın sayısının en çok olduğu bu yaş aralığını etkiliyor” diyen Prof. Dr. Gül Başaran, ailelerinde genetik olarak meme ve yumurtalık kanseri olan hastalarda daha genç yaşlarda meme kanseri görülmesi sıklığının daha fazla olduğuna dikkat çekerek bu nedenle 40 yaş altı meme kanseri tanısı alan hastalardan genetik test istediklerini vurguluyor.

Editör: TE Bilişim