Halk arasında “göz tansiyonu" olarak bilinen glokom dünyada körlük nedenleri arasında 2. sırada yer alan bir hastalık. Toplumda 40 yaş üzerinde her 100 kişiden 2’sinde görülürken, 60 yaş üzerinde bu oran yüzde 10’a yükseliyor. Özellikle ailesinde glokom hikayesi olan kişilerin çok daha dikkatli olmaları gerekiyor, çünkü risk bu kişilerde 10 kat artıyor. Toplumdaki yaygın inanışın aksine çocukluk, hatta bebeklik çağlarında bile görülebilen glokomun çeşitli türleri mevcut. En sık görülen türü ise özellikle 40 yaş üzerindeki kişileri tehdit eden açık açılı glokom. Bu glokomun en önemli özelliği, görme alanında belirgin bir hasar oluşturuncaya dek belirti vermeden sinsice ilerlemesi. Geç evrelere kadar belirti vermemesi nedeniyle hastalar genellikle hekime görme kaybı ileri boyutlara ulaştığında başvuruyor. Geç tanı konulduğunda da görme sinirindeki hasarı geriye döndürmek mümkün olmuyor. Bu nedenle glokomda hastalığa bağlı kalıcı görme kaybını önlemenin tek yolu, erken tanı konulması.

Yılda bir kez muayene şart!

Glokom göz içi basıncının sıklıkla yükselmesi nedeniyle görme sinirinin ilerleyici hasarı ve görme alanının daralmasıyla karakterize bir hastalık. Görme sinirinin zarar görmesiyle görme alanı yavaş yavaş daralıyor. Ancak bu daralma çevreden merkeze doğru olduğu için çoğunlukla kendini hastalığın en son aşamalarında, yani görme alanında glokoma bağlı olarak belirgin hasar oluştuğunda fark ettiriyor. Glokom ancak dikkatli muayene ve cihazlarla tespit edilebildiği için hiçbir yakınması olmasa bile 40 yaşından itibaren herkesin yılda bir kez göz muayenesi yaptırması gerekiyor. Ailesinde glokom hikayesi olan kişiler başta olmak üzere, risk grubunda yer alan kişilerin ise rutin muayeneye 35 yaşından itibaren başlamaları gerekiyor. Bunların yanı sıra iri gözlü bebeklerin de zaman kaybı yaşanmadan muayene olmaları çok önemli” diyor.

Bu belirtilerden biri bile varsa…

Çoğunlukla sessiz ilerleyen glokom görmede yavaş yavaş azalma yaptığına, ancak ani göz içi basıncı artışı durumlarında şiddeti dayanılmaz boyutlara ulaşabilen göz içi ağrısı, bulanık görme, ışıkların etrafında halkalar görme, bulantı veya kusma gibi belirtiler verebiliyor. Göz tansiyonunun hafifçe yükseldiği durumlarda ise gözde dolgunluk hissi, hafif ağrı, hassasiyet ve kimi zaman da gözde gelip geçici kararma hissi ortaya çıkabiliyor. Bu belirtilerde zaman kaybetmeden bir hekime başvurmak çok önemli. Erken müdahaleyle daha çok görme siniri lifi kurtulabiliyor.  

Tedaviyle hasarın ilerlemesi önleniyor

Glokom tedavisi tam iyileşme sağlayamasa da hastalığın ilerlemesi ve görme sinirine vereceği zarar durdurulabiliyor. Bu nedenle erken tanı hastalıktan az zarar görmek açısından önem taşıyor. Glokom tedavisi yaşam boyu devam ediyor. İlaç tedavisiyle hastanın göz tansiyonu; gözdeki sıvının üretimini azaltarak ya da çıkışını arttırarak düşürülüyor. İlaç tedavisine rağmen hastanın, göz tansiyonu düşmüyor ve görme alanı kaybı artıyor ise, uygulanacak ek tedavi yöntemi çoğunlukla cerrahi yöntem oluyor. Ameliyatla dışarıdan görünmeyecek kadar küçük olan bir delikten gözün bazen tüp yardımı ile içerisindeki fazla sıvı tahliye ediliyor. Bu ameliyat sayesinde göz içi basıncının düşürülmesi sonucu görme siniri üzerindeki hasar verici etki ortadan kaldırılıyor. Doğuştan olan glokomda anatomik bozukluk ana faktör olduğu için cerrahi öncelikle yöntem olarak kabul ediliyor.