Geçtiğimiz Pazartesi bir taksi dolusu arkadaş olarak Çamaş’taydık. İki önceki hafta da yine, “baba, güzel ilimizin şirin ilçelerini gezelim” diyen oğullarımla o taraflardaydık. Perşembe Yaylası’na kadar çıktık. Her fırsatta zaman zaman bunu yapıyoruz. Şahsen, böyle ilçelerimize sefer fırsatlarını da kaçırmamaya çalışıyoruz. Yurdumuz zâten güzel de, Ordu’muz da ayrı bir güzel. Her köşesi ayrı cennet ve de gidip görmeye değer. 
Çamaş da bu ilçelerimizden biri; lâkin, ana yoldan içerde kaldığı için gelip-geçerken uğramak şeklinde olmuyor, özel gitmek gerekiyor. Dolayısıyla, yakın bir ilçemiz olmasına rağmen uğrama şansımız özel bir sebebe müstenit olabiliyor. 
İlk ne zaman gitmiştim acaba? Kızımın dediğine göre 94 yılı, hattâ Öğretmenler günüymüş, onunla berâber, orada hemşirelik yapan teyzesine de uğramıştık. Yanlış hatırlamıyorsam- Deniz Feneri’nin ülke çapında dağıttığı yardım kolilerini yerine ulaştırmak bağlamında Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak bize tevdi ettikleri bir kaçını yerine ulaştırmak vesilesiyle olmuştu bu. 
Her neyse, geziyle ilgili o günkü gözlemlerimizi çok da hatırlamıyorum. Şöylece bir uğrayıp gelmiştik. Semâ (ÖZDEMİR) Hanıma sordum; “Evet enişte, Sevdenur’la gelmiştiniz, o zamanlar sağlık ocağı ve lojmanların sobayla ısındığı günlerdi. Çok zaman olmuş; neredeyse 30 yıl. Yalnız şu kadarını söyleyebilirim ki, o günün şartlarına rağmen bir sıkıntı çekmedik. Görev ortamımız da, ilçe çevresi de çok iyiydi. İnsanlardan iyilik gördük, memnunuz. Allâh CC hepsinden de râzı olsun” diyor. 
Biz de aynı kanaatteyiz. Aynı şeyi söylüyoruz. Burada geçirdiğimiz 3-4 saat içerisinde edindiğimiz intibâ da bu. Nitekim bundan sonrasını anlatırken göreceksiniz. 
Bir de geçtiğimiz 22 Aralık’ta Hisarbey Câmii’ndeydik. İHH Ordu Şûbe Başkanı Mahmut YILDIRIM Bey’in babasının cenâzesi dolayısıyla Yusuf ARSLAN ve Ercan AYDIN Beylerle berâber gitmiştik. Ordu’dan çok katılım vardı. İHH genel merkezinden, İstanbul’dan gelen bir grup yönetici de buradaydı. Biz, hattâ câmiin fotoğraflarını çekip, sosyal medyada ***MİNÂRELERİMİZ grubunda paylaşmıştık. 
Evet, Fatsa’dan buraya, ilçe merkezine 20 km.lik yolun yarıdan azı ana yoldan ayrıldıktan sonra kıvrıla kıvrıla yükselmek şeklinde oluyor. Çamaş’ın şiirini yazan, Gölköylü olması hasebiyle yolunun daha çok uğraması ve de akrabalık bağları meyânında burayı daha iyi bilen Kaptan Ağabeyimiz Ahmet ÇAKIR Bey kontağı İlçe Müftülüğünün önünde kapatıyor. Müftülüğe uğrayıp, yetkililerin Kaymakamlıkta toplantıda olduğunu öğrendikten sonra Muzaffer GÜNAY ve Halil MERMER Beyler olarak 4 kişi hemen alt taraftaki Belediye’ye yürüyoruz. 
Mahmut AYPARÇASI ve Belediye personeli bizi ilgiyle karşılıyorlar. Bir zaman sonra, bir önceki gün OBB’de Ba(ş)kan M. Hilmi Bey’in masasının üzerinde gördüğüm fakat isteyemediğim, TÂRİHÎ SÜREÇ İÇİNDE ÇAMAŞ kitabını orada birkaç tâne bir arada görünce kendilerinden talep ediyoruz. Memnuniyetle veriyorlar. Ordu’ya geldiğimizde de kitabı hemen ilgiyle inceliyoruz ve böyle güzel, ilmî, kapsamlı bir kitabın yayınlanmasına öncülüklerinden dolayı Sn. Başkanımızı ve bu hacimli esere emek verip katkıda bulunan herkesi, mahallî kültür ve şuura katkılarından dolayı buradan ziyadesiyle tebrik etmeye kendimizi mecbur hissediyoruz. 
Bir müddet makamda hasbihâlin ardından, Çamaş'ı kalınır ve de yaşanır, geçinilebilir bir yer olarak muhâfaza, yerel ürünlerini değerlendirme, ilçenin canlılığını koruma, göçü önleme adına sarfedilen gayretlerin müşahhas örneği olarak Belediye öncülüğünde kurdukları DOĞALLIĞIN HANIMELİ DEĞMİŞ HÂLİ sloganıyla tesis ettikleri ÇAMAŞ HANIMELİ KOOPERATİFİ’ne geçtik. Burada, kendilerince üretilen, çoğu buraya âit,  tabiî, katkısız, kendi yapım, karışım ve tasarımları olan yerli ürünleri gösterdiler. 
Ürünlerde başı ERİŞTE TÜRLERİ çekiyor. Doğallıkları, çeşitleri ve nitelikleri hakkında bir fikir vermek adına, yapılan açıklamaları buraya alıyoruz: 
“Eriştelerimiz su ilâve edilmeden, sâdece sebze püresi ve köy yumurtası ile hazırlanmıştır. ÇEŞİTLERİMİZ: Balkabaklı erişte, Köy yumurtalı Sâde Erişte, Mor Lahanalı Erişte” 
Bize verdikleri broşürde El işi, oya, dokuma, ahşap masa, oturak, duvar süsleri hâriç 26 çeşit, çoğunluğu cam kavanozlarda diğerleri naylonlanmış, raflarda dizili, üzerlerinde kendi etiket ve markaları yazılı, ayrıca “Koruyucu ve Katkı Maddesi İçermemektedir” kaydı bulunan kaplarda yer alan, reçel, bal, makarna, elma, armut, ısırgan, ceviz vs. yanında kabak turşusu da dâhil ürünler var. Daha ayrıntılı bilgilere kooperatifin ismi yazılarak sosyâl medya üzerinden ulaşılabilir.  
Diğer yandan, pazarlama çalışmaları da devam ediyor. Ürünler kimi zincir marketlerin raflarındaki yerlerini almışlar. Tanıtım ve reklam devam ediyor. Tesisi genişletme, iş ve istihdam hacmini artırma çabasındalar. Bunu başaracaklarına da inanıyoruz. Gerçekten birçok doğal ürünümüz bağda-bahçede heder olup gidiyor. Hem onları, hem imkânları değerlendirmek bir boyun borcu. İşini ve toprağını seven insanlar bunu yapmanın peşindeler. Biz gerek başkanda, gerekse işletmenin ilgililerinde bu heyecânı gördük. Kendilerini tebrik ediyor, başarılar diliyor, tüm yörelerimize örneklik teşkil etmelerini umuyoruz. 
Tabiî, bunları yazarken, bu ürünlerle bize bir sofra hazırladıklarını söylemeden geçmek olmaz. Yazmasaydık aklınızdan sorular geçerdi mutlakâ; bu güzel ürünlerden tatmadan mı döndünüz diye! Hiç olur mu? Elbette olmaz. Bu bizim örfümüz, geleneğimiz, millî hasletimiz her şeyden önce. Hem ikram edenlere hem de hizmet edenlere tekrar buradan çok çok teşekkürler ediyoruz. 
İkramın ardından, adından da anlaşılacağı üzere ilçenin en eski yerleşmelerinden olan DANIŞMAN’a gidiyoruz. Bu ismin Dânişmend’den geldiği açık. Orada ÇIRAK Âilesi’yle görüşeceğiz. Telefonla haberleşilmişti. Bizi Mehmet Cemâl ÇIRAK arkadaşımız karşıladı. Köyün en yaşlısı olarak Mahmut Ali ÇIRAK’la görüştürdü. Muzaffer GÜNAY Bey, hazırladığı kitap meyânında bâzı sorular tevcih etti. 
Yanımızda mihmandar olarak Beytullah GÜLMEZ Bey var. Çamaş kitabına da çok katkıda bulunmuş. Adı geçiyor. Ancak, rehberlikten öte kendisi bitkisel ilaçlar, ahşap oyma ve ağaç işçiliği, zirâî aşılama gibi işlemler yaparak yöreye ayrı bir değer katan bir isim. Biz Mahmut Hoca’yla sohbet ederken o, hemen orada bir aşılama işlemi yaptı. Kendisine sorduğumuzda; çakıldak ışkınından çelik uç alıp ham fındık dalını 1-1 buçuk metre yukardan kesip aşıladığını söyledi. Kendisi fındıkta tek dallı, ceviz ağacı türü bahçe yapılanmasından yana. Buna gayret ediyormuş. Ayrıca, bu aşı en güzel ham fındıkta gayeye uygun netîce veriyormuş. 
Bu âile, buraların İslâmlaşmasında rol oynayan Şeyh Çırak hazretlerinin torunları. Mahmut Ali Çırak amca, 3 nesil buranın câmiinde görev yaptıklarını, bu geleneğin son halkasının kendisi olduğunu söylüyor. Elini öpüp, bâzı tavsiye, görüş ve duâlarını aldıktan sonra tekrar merkeze dönüyoruz. Belediye Mescidinde namazı kıldıktan sonra Çatalpınar’a daha kestirmeden geçmek üzere farklı yoldan dönüyoruz. Çatalpınar, Sudere Müze ve Fatsa uğramalarının ardından sağ-sâlim Ordu’ya döndük çok şükür. 
Akşam, Akyazı, Süperkent Mescidimizin İmam-Hatibi İlhami Bey Hocamıza; “Bu gün sizin taraflardaydık” falan dedik öylesine, meğer Kumrulu olan kendisinin ilk görev yeriymiş burası. Nitekim Mahmut Ali ÇIRAK Hocamızla hasbihâlimize yer verdiğimiz sosyâl medyada ilgili paylaşımın altına şu notu düşmüş: 
“İlhâmi Ege: Çok kıymetli Mahmut hocam, yıllarca köyünde hiç karşılık beklemeden hatiplik yapıp, Öğrenci yetiştirip hizmet etmiş, Kuran sevdalısı. Aynı köyde 3 buçuk yıl çok güzel dostluk ve muhabbetimiz oldu Rabbim kendisinden razı ve hoşnut olsun.” 
Onun altına da, Mahmut Hoca’nın oğlu, köyün muhtarının düştüğü not ta şöyle: “İsmail ÇIRAK: Allah sizlerden de razı olsun inşallah” 
Biz de diyoruz ki; Rabbimiz dînin-diyânetin, milletin-memleketin hayrına çalışan, emek verip göz nuru döken, azdan-çoktan katkısı bulunan, duâ eden, hüsniniyet besleyen cümle yetkili, etkili ve görevlilerden, A’dan Z’ye cümle ehl-i îman insanlarımızdan râzı olsun wes’selâm…