Geçtiğimiz yılın sonlarında hem ekonomik hem de siyasi nedenlerle karamsarlığın ağırlıkta olduğu bir 2017 yılı bekliyorduk. İlk yarısını tamamladığımızda bu karamsarlığın tamamen dağıldığını ifade etmek oldukça güç. Türkiye ekonomisinin performansını yorumlayabileceğimiz çeşitli göstergeler var.

Göstergelerin en başında istihdam oranı ya da diğer tarafından bakacak olursak işsizlik oranı var. Ocak ayında %13 ile zirve yaptıktan sonra kademeli olarak şubat ve mart ayında iyileşme gösteren işsizlik oranı, alınan tedbirlerin neticesinde önümüzdeki aylarda bir miktar daha düşeceğinin sinyalini veriyor. Son açıklanan işsizlik oranı Mart 2017 itibarı ile %11,7 seviyesinde gerçekleşti. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda işsizlik oranı %7’nin altında seyretmektedir.

Ekonomimizin en başarısız olduğu alan enflasyondur. 2001 krizinden bu yana alınan tedbirler ile enflasyonu düşürme konusunda başarı sağlayan ekonomimiz, hedeflenen %5 altı değerlere ulaşamadığı gibi %6 seviyelerini korumayı da başaramadı. Bu yıl haziran ayı enflasyonu tüketici fiyat endeksinde %10,90 seviyelerinde tamamladı. Yıl sonu itibarı ile tek haneli rakama düşürülmesi hedeflenen enflasyon, bugün dünyada az sayıda ülkede ekonomik problem olarak karşımıza çıkıyor.

İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranının geçtiğimiz yıla oranla bir miktar daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. İhracatın geçtiğimiz yıla göre canlı olması kapasite kullanım oranını yukarı çekiyor. Ülkemizin en büyük ihracat bölgesi Avrupa’da geçtiğimiz yıl yaşanan kriz nedeniyle ihracatımızdaki ciddi düşüşün bu yıl ilk altı ayda telafi edildiğini görüyoruz. Geçtiğimiz yıl aynı döneme göre ihracatımız %9’a yakın arttı. İhracatımız ithal mallara bağlı olduğundan aynı dönemde ithalatımız da %8’in üzerinde artış kaydetti.

Çevre ülkelerdeki sıkıntılar ve ülkemizdeki siyasi gelişmeler nedeniyle turizmde büyük darbe aldığımız bir yılı geride bıraktık. Turizmde olumsuz değişimler çok hızlı gerçekleşse de olumlu gelişmelerin aynı hızda gerçekleşmiyor. Bu yıl ilk kez nisan ayında toparlanma eğilimi gösterse de turizmin ekonomimize beklenen seviyede katkı yapmayacağı gerçeğini kabullenmek gerekiyor.  Bu nedenle turizm gelirlerinin düşüklüğü cari açık artışını durdurmayacak gibi görünüyor.

Konut fiyatlarındaki artışın geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da artış trendinde olduğunu belirtebiliriz. 

Geçtiğimiz yıl ile bu yıl arasında faiz oranlarındaki belirgin yükseliş dikkat çekiyor. Gösterge faizinin enflasyona paralel olarak yükseldiğini ve banka mevduat faizlerinin de ciddi bir artış içinde olduğunu görüyoruz.

Bu yıl bütçenin ise referandum öncesi harcamalar ve büyümeyi destekleyici politikalar nedeniyle önceki yıllara göre daha fazla açık vermesi bekleniyor.

Enflasyonu düşürmek üzere politikalar geliştiren ancak bununla birlikte büyümeyi isteyen, yatırımların artması için faizlerin düşük tutulması gerektiğini düşünen ancak faizi yüksek tutan, sanayiyi geliştirmek isteyen ancak inşaata dayalı büyümeye devam eden ve işsizlik sorununu geçici yollarla çözmeye çalışan bir ekonomiye sahibiz. Her şeye rağmen umarım yılın sonunda tüm veriler lehimize olur ve ekonomik anlamda tüm hedeflere ulaşırız.