Cüzdanımdan çıkardım parayı.
Dolmuşa binerken uzatacaktım.
Üzerinde eski bir kat izi vardı ama hala geçerliydi.
Tıpkı bazı insanların yorgun ama dimdik yürüyen halleri gibi.
Yıpranmış ama kullanılabilir, yaşanmış ama hala umutlu.
Dolmuş şoförü parayı aldı, üstünü verirken göz göze geldik.
Belli ki uzun bir günün sonundaydı.
Belki evde onu bekleyen bir çocuğu vardı,
Belki aklında birikmiş faturalar, zamlar, eksik kalan ay sonları…
İş çıkışı bir markete uğrayacak;
Ekmek ve yoğurt alacaktı belki.
Sonra o parayı kasiyere uzatacak…
Kasiyer, aldığı ürünlerin para üstünü verirken, o para yeniden yola çıkacak.
Sonra o para, sabah hastaneye yetişmeye çalışan bir hemşirenin cüzdanına düşecek.
Nöbet sonrası kantinden aldığı sade bir kahvenin karşılığı olacak.
Kahvesini içerken içinden “bir beş dakika sadece” diyecek,
O beş dakika ona bir gün yetmeye çalışacak.
Belki o para, bir sonraki gün işe yetişmeye çalışan bir güvenlik görevlisinin
durağa kadar bineceği dolmuş parası olacak.
Ya da sabah karnını doyurmak için simit alan bir öğrencinin harçlığı.
Hızlıca cebine atılan, ama cebinden çıkarken onlarca hayatı dolaşan bir para.
Ve ben düşünüyorum...
Cüzdanımdan çıkardığım o para,
hiç tanımadığım insanların günlerine sessizce karışıyor, tıpkı benim eve dönüş yolculuğuma karıştığı gibi.
Küçük ama gerçek bir katkı gibi.
Görünmez bir el, görünmez bir iz bırakıyor hayatta.
Aslında insanoğlu olarak birbirimizden çok bağımsız,
çok başka hayatlar yaşıyoruz.
Birimizin gündemiyle ötekininki örtüşmüyor belki.
Ama aynı paraya dokunacak kadar yakınız.
Aynı sokakta yürüyor, aynı parayı taşıyor,
farkında olmadan birbirimizin günlerine karışıyoruz.
Çünkü insanlar, görünmez iplerle bağlı birbirine.
Hiç tanımadığımız insanların avuçlarında bıraktığımız küçük izlerle…
Ve bazen sadece bir para,
bize ne kadar birlikte olduğumuzu hatırlatıyor.