Ben Edebiyat Seven İnsanı Severim

Abone Ol

Ben edebiyat seven insanı severim.

Çünkü onun gözü sadece görünenle yetinmez.

Sayılara değil, anlamlara bakar.

Bir yerde bin kişi mi toplanmış, bu onun için önemli değildir. O bin kişinin ne hissettiğiyle ilgilenir. Çünkü edebiyat, ona şunu öğretmiştir;

Hayat nicel olduğu kadar nitel bir hikayedir.

Biz sayılarla yaşamaya alıştırıldık.

Kaç kişi mezun oldu, kaç kişi evlendi, kaç kişi boşandı...

Kaç kişi daha işsiz kaldı bu sabah, kaç kişi doğdu, kaç kişi öldü…

Bunların hepsi nicele dair.

Ama edebiyat seven insan bilir ki, gerçek hikaye sadece bu sayılarda gizli değildir.

Gerçek, o işsiz kalan bir kişinin sabah nasıl uyandığında, o boşanan kadının gece kimseye anlatamadığı yalnızlığında, o doğan çocuğun nereye doğduğundadır.

Edebiyat seven insan bu farkı görür.

O, insanı sadece bir istatistik olarak görmez.

Onun için biri “bir”dir.

Hem çoktur, hem tek.

Bir insanın başına gelen bir şey, tüm dünyanın dengesiyle ilgilidir onun gözünde.

Çünkü nitelik, nicelikten daha çok şey söyler.

Ve edebiyat, bu inceliği öğretir insana.

Bir toplumun değişip değişmediğini sadece oranlara bakarak anlayamazsın.

Yüzde onluk bir artış, bazen yüzde yüzlük bir acının habercisi olabilir.

İşte o yüzden edebiyat sever, yüzdeyle değil yüzle ilgilenir. Rakamlarla değil, insan yüzleriyle, ifadelerle, bakışlarla konuşur.

Çünkü bazı şeylerin ölçü birimi hala kalptir.

Ve kalp, sayılarla değil, duygularla anlar.

Ben edebiyat seven insanı severim.

Çünkü o, insanı anlamanın derinliğini bilir.

O, bir roman karakterinde kendini bulur, bir şiirin son dizesinde sustuğu her şeyi konuşur. Ve en önemlisi…

O, başkalarının hayatına da kendi kalbiyle bakmayı bilir.

Hayatın anlamı istatistiklerde değil sadece, hikayelerdedir en çok.

Nitel bakabilen, zaten kalabalığın içindeki asıl sesi duymuştur.