Geçtiğimiz hafta sonu Ordu'da bir düğün vardı. Sıradan bir düğün değil…
İYİ Partili Enver Yılmaz ve Rıdvan Yalçın’ın çocukları dünya evine girdi.
Ne olduysa da ondan sonra oldu zaten.
“AK Partili katılım oldu mu?”
“Kim kiminle oturdu?”
“Kim selam verdi, kim vermedi?”
Sanki düğün değil, siyasi analiz yapılıyor.
Nikah defteri değil, seçim anketi tutuldu adeta.
Oysa neydi bu?
İki gencin hayatını birleştirdiği, ailelerin bir araya geldiği bir düğün. İnsanlar sevinsin, birlik olsun, bir nebze nefes alsın isterdik.
Ama olmadı…
Keşke…
Keşke Hilmi Bey nikahı kıysaydı.
Keşke bir günlüğüne bile olsa siyaset üstü bir şehir olduğumuzu herkes görebilseydi.
Keşke o nikah masasında sadece atılan imzalar olmasaydı, kırgınlıklar da silinseydi.
Keşke bir günlüğüne parti rozetleri bir kenara bırakılıp, insan olmanın ortak paydasında buluşulsaydı.
Keşke siyaset; bağırmak, ayrıştırmak değil; birlikte düşünmek, ortak akılla yol bulmak olduğunu hatırlatsaydı.
Ama olmadı.
Çünkü biz hala “kim geldi”ye, “kim kime bakmadı”ya takılıyoruz.
Çünkü biz hala siyaseti, insanları birleştiren değil, ayıran bir şey zannediyoruz.
Siyaset dediğin; birlikte yaşamanın yolunu aramaktır.
Bir sofrada farklı düşünen insanların oturabilmesidir.
Cenazede omuz omuza durmak, düğünde aynı halayda buluşmaktır.
Gerçek siyaset, insanı yaşatmak içindir.Kalpleri onarmak içindir.
Ama biz öyle bir hale geldik ki, aynı sokakta yürürken bile selamlaşmaya çekinir olduk.
Bazı medya organları da aldı bu merakı, büyüttü.
"AK Parti’den kim geldi?"
"Sürpriz isim masada mıydı?"
Yahu bırakın da bu insanlar bir gün olsun mutlu olsun. O günün konusu bu muydu gerçekten?
Bir düğünle dünyayı değiştiremezsin belki.
Ama bir düğünle bir şehrin kalbini yumuşatabilirsin.
Bir nikahla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösterebilirsin.
Gösterebilirdik…
Ama onu da yapamadık.
O yüzden şimdi sadece bir düğün değil konuşulan.
Ayrışma, gerginlik, kutuplaşma…
Yani yıllardır sırtımıza yüklenen ağır, yorucu, kırıcı siyaset dili.
Buradan bir ders çıkar mı bilmiyorum.
Ama artık anlasak iyi olur:
Bu ülkenin asıl ihtiyacı seçim değil, selamdır.
Nutuk değil, nezakettir.
Öfke değil, ortak akıldır.