Capitol Nihal’i Yuttu ’’Açlık Oyunları’nın Gerçek Kaybedeni”

Abone Ol

Nihal Candan yaşamını kaybetti.

Bu cümle ilk bakışta bir magazin başlığı gibi görünebilir. Ama biraz dur, biraz düşün… içinde buz gibi bir gerçek var!

Capitol yine kazandı.

Açlık Oyunları’nı izlediyseniz hatırlarsınız. Suzanne Collins’in romanından uyarlanan o film serisi… Distopik bir dünyada, zenginlerin yaşadığı Capitol ve yoksul mıntıkalar vardır. Her yıl, bu mıntıkalardan seçilen gençler bir arenaya gönderilir. Her şey canlı yayınlanır. Hayatta kalmak için birbirleriyle savaşmak zorundadırlar. Bu acımasız oyun, Capitol halkı için yalnızca bir eğlencedir. Ölüm, gözyaşı, acı...

Hepsi alkışlarla izlenir.

Şimdi bir düşün;

Biz zaten bu oyunun içindeyiz. Arenamız ekranlar. Ölüm artık fiziksel değil; linçle, yalnızlıkla, sessizlikle geliyor. Katılımcılar gönüllü değil, görünür olmak zorunda kalanlar.

Tribünler dolu!

Ve tribünlerin önünde bir tribüt daha düştü…

Nihal Candan.

Nihal... Fazla güzeldi. Fazla dikkat çekiyordu. Fazla konuşuyordu. Ve bu sistem fazla olanı önce alkışlar, sonra yok eder.

Ona başta hayran olduk. Sonra sıkıldık. Ardından da dışladık. Çünkü bu çağda insanlar yıldız gibi parlar ama aynı hızla söner. Gözlerimiz yeni içerik ararken, kalbimizden vicdanımızı çıkarıp algoritmaya teslim ettik. Popülerlik bir ödül değil, bir tuzak oldu Nihal için.

Sistem onu önce bir “rol”e koydu!

Kötü kadın. Dikkat çek, konuş, göster. Ama ne zaman kırılganlığını gösterdi, yardım istemeye kalktı, sustu... sistem sırtını döndü. Onu yalnız bıraktık. Zayıfladığında “fit olmuş” dedik. Gözleri söndüğünde “makyajsız hali kötü” diye dalga geçtik. Düşüşünü izledik, içeriğe çevirdik, tıkladık. Tıpkı Açlık Oyunları’ndaki seyirciler gibi.

Ve sonra bir sabah, ölüm haberi geldi. Nihal Candan artık yoktu. Ama ekranlarımız hala yerli yerindeydi. Linçler sürüyordu. Etiketler değişiyordu. Yeni kurbanlar seçiliyordu.

Çünkü bu düzen hep böyle çalıştı. Capitol kimseye kalmaz, ama herkesi kullanır.

Ama asıl trajedi burada başlıyor.

Çünkü Nihal gitmedi aslında. O, sadece ismini taşıyan bir bedenden ibaret değildi. O, görünmek için kendini silen tüm kadınlardı. Onaylanmak uğruna “fazla” olmaya zorlanan gençlerdi. Ekranda kendine yer bulmak için ruhunu sisteme ipotek eden bir kuşaktı.

Ve evet, artık o yok. Ama onu arenaya süren oyun hala devam ediyor.

Yeni bir “Nihal” çoktan izlenmeye başlandı bile.