DİKKAT EDİLMEK Mİ ? DİKKAT ÇEKMEK Mİ ?

Abone Ol

İnsanın hayatta iki seçeneği vardır!

Ya dikkat çekmeye çalışır ya da dikkat edilmeye değer biri olur.

Bu ikisi kulağa birbirine yakın gelse de aslında farklı dünyaların kapılarını açar.

Dikkat çekmeye çalışan insan, sürekli bir vitrin düzenler. Süslü cümleler, abartılı tavırlar, sahte parıltılar…

Çünkü kendi içinde keşfedemediği boşluğu, başkalarının gözleriyle doldurmaya uğraşır. Bu, bir tür içsel göçmenliktir. İnsan kendi ülkesinde oturma izni bulamayınca, başkalarının onayında barınmaya çalışır.

Oysa dikkat edilmesi gereken insan bambaşkadır. Çünkü o insan önce kendini keşfetmiştir. Sınırlarını bilir, o sınırların ardında nasıl bir dünya kuracağını da. İşte bu yüzden çevresine bir tür pasaport uygular. Bazısına giriş vizesi verir, bazısını ise nezaketle deport eder. Bu dışlayıcılık değil, kendini korumadır.

Psikoloji bize der ki;

Kendi sınırını bilmeyen, başkasının sınırını da çiğner.

Felsefe ise ekler;

Sınır, varoluşun en net çizgisidir. İşte dikkat edilecek insan, sınırını çizen insandır. Çünkü onun sessizliği bile bir mesajdır, duruşu bile bir sözdür.

Dikkat çekmek, rüzgar gibi gelip geçer. Ama dikkat edilmek, kök salmak gibidir.

Kalıcıdır, sağlamdır.

İnsan bu hayatta kısa süreli alkışlarla mı, yoksa derin bir iz bırakmakla mı var olmak ister?

Cevap basittir!

Dikkat çekmeye çalışan kalabalığın içinde kaybolur, dikkat edilmesi gereken kişi ise kalabalık çekilince bile ayakta kalır.