‘Efsane’ Sinekle Gelen Sır

Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde ofiste 3. geleneksel “açık hava sinemamızı kuralım” dedik. Puflar atıldı, mısır patladı, sırada tek bir şey vardı…

Hangi film olsun?

Kiminin canı dram çekti, kiminin komedi. Bizse ortayı bulalım derken, kimsenin izlemediği bir filme takıldık!

Ahmet Kural’ın oynadığı, adıyla iddialı ama puanları pek parlak olmayan bir yapım ‘Efsane’

İtiraf edeyim, ilk başta sadece gülmek için açtık. “Ahmet Kural varsa bir kahkaha garantidir,” dedik.

Ama film bittiğinde mısırlar kenarda kalmıştı, kahkahalar da durmuştu.

Çünkü film, en olmadık yerden, en olmayacak şekilde içimize bir söz bıraktı…

“Sineksiz yoğurt olmaz.”

Bin Yıllık Gelenek, İki Kırgın Kardeş

Film, ailesiyle birlikte Çorum’da yaşayan Sadık’ın hikayesiyle başlıyor. Yoğurtçuluk, onların binlerce yıllık aile geleneği. Ama bu sıradan bir yoğurt değil. Şifalı, özel, yaşayan bir yoğurt bu.

Bu yoğurdun sırrı ise sadece ailenin en yaşlı üyesi tarafından biliniyor!

Dede.

Her şey sıradan giderken, bir gün yaz ortasında Çorum’a kar yağar.

Aile efsanesine göre bu doğaüstü olay, sırra sahip olan dedenin artık bilgiyi aktarması gerektiği anlamına gelir. Aksi takdirde felaket kaçınılmazdır.

Dede, aileyi toplar ama kolay değildir bu. Çünkü torunlarından Sadık, ikiz kardeşi Özgür ile yıllardır konuşmamaktadır. Biri Çorum’da, geleneğe sadık; diğeri şehirde, kendi yolunu çizmiş.

Ama yoğurdun sırrını öğrenmek için yeniden yan yana gelmeleri gerekir.

İki kardeş arasında bir yarış başlar.

Kimin kalbi daha temiz?

Kim bu yükü taşıyabilir?

Ve sonunda dedeleri, Sadık’ı layık görür. Ona “el verir” ve o büyük sırrı fısıldar kulağına…

İşte o an, filmin tonunda ani bir kırılma yaşanır.

Çünkü beklenen sır bir formül değildir, gizli bir ot ya da kadim bir tarif değil...

Bir sinektir.

Dede şöyle der torununa:

“Yoğurdun sırrı sinek. Sinek olmasa bu yoğurt da olmaz.

Bizim yoğurdumuzun üzerine sinek konamaz.

Ama sineksiz de bu yoğurt olmaz.

Sinek hamle yapar, biz hamle yaparız.

O kovalamacanın rüzgarı yoğurdun ruhuna işler.

Sırf bir başkasına iyiliğin dokunsun diye yoğurt nefes almaya başlar.

Kendine verilen değeri karşılıksız bırakmaz. Mayalanır. Her canlı gibi...”

O anda anlıyorsun ki film, aslında yoğurdu değil, hayatı anlatıyor.

Bir şeyin kıymeti, onun için verdiğin emeğin toplamı.

Sinek orada temsili…

Zorluk, tehdit, mücadele...

Sen yoğurdu korudukça, o yoğurt mayalanıyor.

Ne kadar çok kovalarsan, o kadar canlanıyor.

Sevgi, ilgi, emek — hepsi bir nevi sinek kovalamak.

Sinek Konar mı? Konar. Ama...

Hayat tam da bu aslında.

Sahip olduğun her şeyin üzerine sinek konmak isteyecek!
İlişkine, işine, ailene, hayaline…

Ama mesele o sineği kovalamak.

O çabada gizli her şey….

Çünkü;

**“Bizim yoğurdumuzun özelliği, üzerine sinek konamaz.

Ama sineksiz de bu yoğurt olmaz.”**

Efsane filmi bize absürt gibi görünen bir hikayeyle çok derin bir hayat dersi veriyor:

Bazı şeyler uğraşınca değer kazanır.

Yoğurt mayalanır, insan olgunlaşır, hayat kıvam alır.

Ve bu film bize bunu anlatmak için sadece yoğurdu seçmiş.

Ama asıl malzeme sinek.

Çünkü onu görmeden mayalanmıyor hiçbir şey.