Görülmeyen Kırmızı

Abone Ol

Bir gün fotoğrafçılık dersindeyiz. Hoca ödev verdi;

“Siyah beyaz bir fotoğraf çekeceksiniz, içinde kırmızı olacak.”

Sınıf bir anda kaynaşmaya başladı herkes en güzel fotoğrafı çekmek için uğraşıyor.Kimi siyah beyaz bir yüzün dudaklarını kırmızıya boyadı. Kimi yağmurda yürüyen birinin şemsiyesini Photoshop’la kıpkırmızı yaptı. Başkası ayakkabılara dokundu, bir diğeri çiçeklere…

Herkes kırmızıyı daha görünür, daha çarpıcı, daha göz alıcı kılmanın derdindeydi.

Ben de önce onlar gibiydim.

Bir çocuğun elinden kaçan balon çektim. Fotoğraf siyah beyazdı, balonu kırmızı yaptım. O kareyi ödev diye vermeyi düşündüm.

’Kaçan Hayaller’ koydum adını, tam hocalık, dedim içimden.

Ama sonra…

Yolda giderken kırmızı ışıkta duran bir dolmuş gördüm. İçimde bir şey kıpırdadı. O an balon fotoğrafı elime bir yük gibi ağırlaştı. Yırtıp attım. Çünkü o kare, bana kırmızının hakikatini anlatmıyordu balonu kendim boyamıştım.

Hemen bir sonraki kırmızı ışığın fotoğrafını çektim. Siyah beyaza çevirdim. Renklerin hepsini söküp aldım, yalnızca ışığın sessizliğini bıraktım geriye. Artık kırmızı yoktu. Ama işte tam da orada, kırmızı en güçlü haliyle vardı.

Hocaya götürdüm,

“Siyah beyaz bir fotoğrafta Hiç kırmızı kullanmadan size kırmızıyı anlattım, hocam,” dedim.

Hocam fotoğrafa baktı gülümsedi: “Çıtayı çok yükselttin.”

O gün düşündüm ki; kırmızıyı göstermek değil, kırmızıyı hissettirmek kıymetlidir. Çünkü hayatın özü, gözümüzün gördüğünde değil, görmediğimizde saklıdır. Kırmızıyı gösterdiğinde göz algılar, göstermediğinde ise beyin hatırlar.

Felsefe bize şunu söyler;

Yokluk da bir varlıktır. Sessizlik de konuşur, boşluk da doludur. Bir rengin yokluğu, onun varlığını daha çıplak, daha sahici bir şekilde ortaya koyar. İnsan, elinden alınan şeyin değerini ancak o zaman fark eder. Belki de bu yüzden en derin kırmızı, gözle görülmeyen kırmızıdır.

Hayat da böyledir. Çoğu insan görünene bağlanır; renklere, ışıltılara, gürültülere… Daha çok dikkat çekmek için uğraşır. Ama hakikati arayanlar bilir ki, gerçek ses sessizlikte en iyi kavranır. Çünkü varlık bazen kendini yokluk üzerinden tanıtır.

Kırmızıyı göstermek herkesin işidir. Kırmızıyı göstermeden anlatabilmekse, hayatı başka bir yerden görmeyi gerektirir. Bu, yalnızca bir fotoğraf tekniği değil, bir yaşam felsefesidir.

Sahip oldukların değil, bakış açın seni farklı kılar.

Ve belki de insanın en büyük ödevi budur!

Görünenin ötesini görebilmek. Çünkü bazen en çok şey, hiç gösterilmeyende saklıdır.