HALKIN OYUYLA SEÇİLEN YÖNETİCİLİK MAKAMINA GELENLERİN KULAKLARINA KÜPE OLSUN..

Abone Ol

Büyük Komutan Hz. Halid Bin Velid Niçin Görevden Alındı?

Halid Bin Velid; Büyük komutan, girdiği her savaştan zaferle çıkan, savaşları başarı ile bitiren, Allah’ın Kılıcı lakabını almış, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından biriyken ve zaferleri devam ediyorken dönemin halifesi Hz. Ömer tarafından başkomutanlık görevinden alınıyor ve sebep olarak deniyor ki;

- İnsanlar onu gözlerinde o kadar büyüttüler ki Allah’ı bırakıp başarıyı onun elde ettiğine inanacaklarından korktum.

Ve yine Hz. Ömer diyor ki;

- Onun elde ettiği başarıların,sadece onun cesaret ve kahramanlığından kaynaklanmadığını bu başarıları ona Allah’ın nasip ettiğini, Allah’tan geldiğini, komutanla alakasının Allah’ın dilemesiyle olduğunu,bütün insanların bilmeleri ve görmeleri gerektiği için böyle hareket ettim...

Çünkü o günlerde insanlar 'Eğer Halid Bin Velid varsa savaşı kesin kazanırız, o yoksa kaybederiz' diye düşünmeye başlamışlardı.

Hz. Ömer, Halid Bin Velid’e de diyor ki;

- İnsanlar kazanılan savaşları elde edilen zaferleri senden bilip, senin sayende olduğunu sanmaktalar. Korkarım ki bu onları şirk haline sokabilir, Olur ki sen de bu zaferleri ben kazanıyorum sanarak, kibre kapılabilir, bu zaferlerin Allah’tan geldiğini unutarak şirk haline düşebilirsin. Senin için de toplum için de hayırlı olan senin bu görevden alınmandır. (Nitekim yeni komutan Ebu Ubeyde b. Cerrah döneminde de İslam orduları çok önemli zaferler kazanmış, önemli fetihlerde bulunmuştur.)

İnsanların başarılarının altında kendi zekâları, cesaretleri, dehalarının payı olabilir ama gerçek odur ki bizler olanları kişilere mal ederek; o yaptı, o etti, o olmasaydı bu işler olmazdı, onun sayesinde bu ülke bu halde diyorsak, bizler Allah’ın dilemesini bir kenara koyarak “şirk batağına” batıyor olabiliriz.

Öte yandan; komutan, yönetici, lider ve benzeri pozisyonda olanlar da gerçekleşen hizmetleri kendilerine mal ederek her şeyi ben yaptım, ben ettim, ben olmasaydım sizler uçurumdaydınız, bizler sizi ayağa kaldırdık diyerek toplumun önüne çıkıyorlarsa onlar da Allah’ın iznini ve nasibini unuttukları veya dile getirmedikleri için şirk batağına batıyor olabilirler. Üstelik Allah zamanla bu kişilerin hayırlı hizmetlerde bulunmalarına da müsaade etmeyebilir.

Unutmamalıyız ki bütün makamlar, mevkiler, zenginlikler Allah’ın çeşitli sebepler dairesinde insanlara nasip ettiği dünyalıklardır ve çok ağır imtihanlardır. 
Ki bu makamları Allah insanlara lütfundan mükâfat olarak mı, kahrından azap olarak mı nasip etmiştir bilemeyiz. 

Eğer insanlar bu nasiple haksızlığa, arsızlığa sebep olmadan hayırlara sebep olabiliyorlarsa bu durum lütuftur, yok birilerinin hakkını yiyerek, zulmederek kendilerine ve çevrelerine çıkar sağlamaya çalışıyorlar veya buna sebep oluyorlarsa bu durum ise kahırdır ve azap sebebidir..

Sorgulamak kafanın karışması değil, çalışmasıdır.
İslamda asla ve asla kişilere bağlılık yoktur. Ancak “ Allah ve Resulüne bağlılık vardır.(Hasan El Benna)

Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır.
(Aliya İzzet Begoviç)

Lu Beyi Ai¹³ şöyle sordu: "Halkın desteğini kazanmak için ne yapmak gerekir?"

Konfüçyüs cevap verdi: "Doğru insanlar hilekârların üstünde tutulursa halkın desteği kazanılır. 
Hilekârlar doğru insanların üzerinde olursa, halk destek olmaz."
(Konfüçyüs,Konuşmalar,T.İ.B.Kültür Yayınları,s.

Şeyh Şamil’in  “Dünya’da, menfaat için sevgi gösterisinde bulunan insanlar kadar alçağı yoktur” sözü günümüzde yaşanan çarpıklığı 
adeta gözler önüne seriyor.

GÜNÜMÜZE IŞIK TUTAN ŞU ANEKDOT ÇOK ÇARPICI VE ANLAMLIDIR;
Japonya’da 4. asır sonlarına doğru tahta oturan İmparator Nintoku, yüksek bir kuleye çıkar ve ülkesine bakar.
Evlerden gökyüzüne doğru yükselen bir tek duman bile göremeyince, halkının yoksul düştüğüne ve bu yüzden hiç kimsenin evinde pirinç dahi pişiremediğini anlar.
Hemen bir ferman çıkaran Nintoku, halkının üç yıl boyunca sadece kendileri için çalışmasını emreder. Sarayda çalışanları da evlerine gönderir…
 Sadece kendileri için çalışan halk, üç yılın sonunda bolluğa kavuşur.
İmparator bir kez daha aynı kuleye çıkar, ülkenin her yerinde ocakların yandığını bacalardan gökyüzüne yükselen dumanlardan anlar. Yanındaki eşine sevinç içinde ‘Artık zenginiz!’ der.
İmparatoriçe ise üç yıl boyunca bakımsızlıktan dolayı her yeri eskiyen, çatısı akan, çiçekleri solmuş sarayı göstererek ‘Sen bu halimize zenginlik mi diyorsun?’ der. Nintoku’nun yanıtı, yüzyıllardır Japonların aklından çıkmaz:
‘Halkın fakirliği, bizim fakirliğimizdir, zenginliği de bizim zenginliğimiz…’

“Yaşadığımız bu çağda da birilerinin, tıpkı Nintoku gibi, bir kuleye çıkıp şehrini, ülkesini, dünyayı seyretmesi gerekiyor mu? 
Bilemem velakin;
Görmek isteyene her yer kule efendim.
Makam ya da yöneticilik; liyakat, adalet, tecrübe, gayret, bilgi, anlayış, hoşgörü… Gibi pek çok hasletin bir arada olmasını gerektirir. Bunlardan bence en önemlisi liyakattir. Bir göreve ancak layık olan, o işi en güzel şekilde yapacak olan getirilmeli ve idareci yapılmalıdır. Yani tayin olduğu koltuğa oturduğunda o koltuğu dolduran ve gittiğinde yeri doldurulamayacak olan adam getirilmelidir makamlara. Bu işin doğasında olan bir durum aslında! Görevi gerektiği şekilde yapamayacak olanlar hem kendilerini hem de o işle ilgili bir kurumu ya da bir devleti batırabilirler.
Günümüzde liyakate pek önem verilmemeye başlandı. Bakıyorsunuz adam işin ehli değil, görevinin ne olduğu hususunda bilgisi yok, astlarına karşı adaletsiz, üstlerine karşı emir kulu, işlerinde ise zalimane bir tutum içerisinde. En çok rastlanın durum eş dost ya da siyaset hatırına bir makama getirilen insanlar. Bunlar oturdukları koltuğa hükmedeceklerine koltuk onlara hükmetmektedir. Makamıyla toplumda kendine yer edinenler yarın o makam altlarından çekilip alındığında sudan çıkmış balığa dönmekteler. Emrindeki insanlara tepeden bakan, küçük dağların efendisi, konuştuğunda her şeyi kendisinin bildiğini zanneden, işi bilenler karşısında ise dut yemiş bülbüle dönen, amirlerini gördüğünde süklüm püklüm olan… Tiplerdir bu tür idareciler. Bir şekilde getirildiği koltuğu kaybetmemek uğruna nice canları yakan, olmadık işlere kalkışan insanlar. Emri altındaki insanlara davranışı kişinin aynı zamanda tıynetini de ortaya koyar. 
Allah (c.c.) muktedirlerimize Japon hükümdar Nintoku’nun bakıp gördüğü göz ve gönülden nasip etmesi niyazımla….
Cumanız mübarek olsun. Kalplere şifa, ruha sevinç, gönüllere aydınlık olsun.