Naiflik bir huy değil, bilinçli bir duruştur. Saflık değil, bilip de başka türlü davranmayı seçmektir. İnsanları tanımamak değil, tam tersine onları yeterince tanıyıp yine de kirlenmemeyi seçmektir. Psikolojide buna “dürtü kontrolü” denir.
Her şeyi yapabilecek kapasiteye sahipken, her şeyi yapmamak.
Mesela ben insan ilişkilerini bir sosyal deney gibi izlerim. Bu hayatta en çok keyif aldığım şey, insan davranışlarını ve sınırlarını gözlemlemek, keşfetmek. Kim nerede durur, kim ne zaman ileri gider...
Sosyoloji bize bunu açıklar;
İnsan, içinde bulunduğu bağlam değiştiğinde kimliğinin farklı yüzlerini açığa çıkarır. Alan tanındığında, otorite gevşediğinde, risk ortadan kalktığında…
Karakter konuşur, niyet belli olur.
Çevremde biri var, beni saf yerine koyduğunu düşünerek, dönem dönem örtülü rekabete giriyor. Korkunç tarafı, bunun farkında olmadığımı düşündüğünü zannetmesi. İşte tam bu noktada insan doğasının klasik yanılgısını görüyoruz.
Tarih boyunca insan oğlunun en büyük yanılgılarından biri, karşı tarafın aklını küçük görmek olmuştur. O misal insanlar, şark kurnazlıklarını, manipülasyonlarını karşı tarafın sezmediğini varsayar. Oysa naiflik, karşı tarafın aklını küçümsememekle ilgilidir.
Bir yerde okumuştum “Sadece zekaya nazar değmezmiş, çünkü herkes en çok kendininkini beğenirmiş.” Gerçekten de kimse kendi aklını küçümsemez.
Demem o ki;
Zeka fark edilmez ama duruş, niyet ve ahlak fark edilir.
O yüzden bazı insanlar çok ilişki yaşar ama çok az bağ kurar.
Gerçek ilişkiler bu farkı anlar. Naifliği test etmez, sınamaz, hoyratça kullanmaz. Çünkü gerçek ilişkiler davranışı okur; lafın süsüne aldanmaz.
2025’e geride bırakmaya hazırlandığımız günlerde notum şu;
Naifliğinizi koruyun.
Gözlem yapmaktan vazgeçmeyin.
İnsanları anlamaya çalışın, ama herkesi hayatınızda tutmak zorunda hissetmeyin.
Naif insanlar hep var olsun.
Çünkü gerçek bağlar, en çok farkında olan zihinlerde kurulur.