Hiç Müzellik Kek Yediniz mi? Ben Yedim

Abone Ol

Üniversite yıllarımın baş kahramanı kankam Kubilay…

Çocuk sevgilisinden ayrılmış, ben de her kankanın asli görevini yerine getiriyorum, ‘Teselli Departmanı’ tam zamanlı çalışıyorum.Sürekli Kubilay'ı teselli etmekle meşgulüm.

Bir gün dersten çıktım Kubilaylara geçiyorum. Ders uzun sürmüş, yemek yemeye vaktim yok geç de olmadan Kubilay'a uğrayayım diye yemek yemeden gittim. Açlıktan ölüyorum ama karnımda senfoni var :) Eve vardım, Kubilay daha gelmemiş. Ev arkadaşlarından da utanıyorum, gidip “abi bi şeyler var mı atıştırmalık?” diyemiyorum.

Ama açım… Hem de çok.

Dedim ki “Öğrenci evi burası, kesin odasında bir zula vardır.”

Girdim odaya, çekmeceyi açtım ve bingo! Pop kek.

O an. “Allah senden razı olsun, Kubiş,” dedim ve pat diye mideye indirdim. Karnım doydu, içim rahatladı.

Sonra Kubilay geldi. Çay koyduk, dertleşmeye başladık.

Ağlıyor, aşk acısı zor tabi…

— “Çok seviyordum kanka, çok seviyordum. Anılarımız vardı…”

Ben de eşlik ediyorum, hatta ondan çok ağlıyorum. O an birbirimize bakıyoruz, gözlerimiz dolu, içimiz buruk ama aynı zamanda birbirimizi güldürmeye çalışıyoruz.

Derken birden dedi ki:

— “Biliyor musun kanka, ayrılmadan önce bana kek almıştı. Onu bile saklıyorum.’’

O an elimdeki çay kaynar kaynar başımdan dökülmüş gibi oldu.

— “Çekmecedeki kek mi?” dedim.

— “Evet kanka, gördün mü?” dedi.

— “Kanka… o kek yok.”

— “Nasıl yok?!”

— “…Ben az önce onu yedim.”

Kubilay bir anda daha çok ağlamaya başladı.

— “Hem ağlıyor, hem bana kızıyor! O benim elimdeki son hatıraydı!”

Ben de kendimi savunuyorum:

— “Oğlum nerden bileyim hatıra sakladığını? Açlıktan ölüyordum!

Ama yok …

— “Kızım mesele kek değil, mesele hatıramı yedin! Şu an hatıram midenin içinde dolaşıyor!”

O an ikimiz de hem ağlamaya hem gülmeye başladık. Gülmek ve ağlamak öyle iç içe geçti ki, odadaki hava hem hüzünlü hem de komikti. Trajikomik bir gündü gerçekten.

Ve işte o gün, ben müzelik pop kek yedim. Hatıra ile karışık, dostluk ile tatlanmış bir pop kek… Bir kez yedim, unutulmaz.

O gün iki önemli ders aldım:

İlki: Bir nesne, bir olay senin için sıradan, önemsiz, “ne olacak ki?” dediğin bir şey olabilir ama başkası için tarifsiz bir değer taşıyabilir. Birinin sınırlarına girmemek sadece fiziksel bir alan meselesi değildir; duygularına, hatıralarına dokunmamak demektir. Bazen küçük görünen şeyler, birinin dünyasında koca bir yer kaplar.

İkincisi: Bir kek bazen sadece kek değildir. Görünürde sıradan, tatlı bir atıştırmalıktır belki ama bir başkası için anıların saklandığı, kıymetli bir müze parçasıdır.

Demek istediğim:

Hayatın önemsiz gibi görünen detayları, başkaları için bazen paha biçilemez bir anlam taşır. Ve bu, bize hatırlatıyor ki; küçük şeylere saygı göstermek, insan ilişkilerinde farkındalığın ve özenin en temel yolu.