KOLEKTİF BİR DENEYİM

Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla sohbet ediyorduk.

Konu bir noktada yazdıklarıma geldi. Bir an durdu ve şunu söyledi;

“Bazen köşende, yaşadığımız şeyleri isim vermeden yazıyorsun ya…

Okurken kendimi bir öykünün kahramanı gibi hissediyorum.”

Bu cümle aslında bireysel bir beğeniden çok daha fazlasını anlatıyordu. Çünkü modern insanın en büyük ihtiyacı tam da bu…

Görülmek. Tanınmak falan değil, fark edilmek. İsminin geçmesine gerek olmadan, yaşadığının bir karşılığı olduğunu bilmek.

Bugün hepimiz kalabalıklar içinde yaşıyoruz ve deneyimlerimiz son derece benzer. Aynı şehirlerde, aynı ekonomik baskılarla, aynı belirsizliklerle nefes alıyoruz. Buna rağmen herkes yaşadığını yalnızca kendine ait sanıyor.

Oysa sosyoloji bize şunu söyler;

Bireysel sandığımız pek çok duygu, aslında kolektif bir deneyimin parçasıdır.

“Olayları farklı bakış açılarından yazıya dökmen çok güzel,” dediğinde, mesele daha da netleşti.

Çünkü yazı, yalnızca anlatmak değil, çerçevelemektir. Aynı olayı dramatik, ironik, mesafeli ya da umutlu bir yerden ele almak mümkündür. Burada devreye giren şey, yazarın bakış açısı değil, toplumun o olaya yüklediği anlamlardır.

Öyküler, köşe yazıları, romanlar gerçek hayattan beslenir deriz ama çoğu zaman asıl besin kaynağı yaşananlar değil, yaşananlara verilen tepkilerdir. Bir insanın susmayı seçmesi, bir başkasının öfkelenmesi ya da bir diğerinin bunu yazıya dökmesi…

Bunların hepsi, toplumsal rollerin ve öğrenilmiş davranışların sonucudur.

İsimsiz yazmak bu yüzden kıymetlidir. İsim ortadan kalktığında, sınıf, statü, etiket de silikleşir. Geriye yalnızca duygu kalır. Okur, kendini o metnin içinde buluyorsa, bunun nedeni anlatılanın çok “özel” olması değil, fazlasıyla “ortak” olmasıdır.

Ben de sohbet sırasında şunu söyledim;

“Öyküler, romanlar gerçek hayattan esinlenerek yazılır ya… Önemli olan bakış açısını doğru pozisyona oturtmak.”

Çünkü doğru pozisyon, yukarıdan ya da aşağıdan bakmak değil, yan yana durabilmektir. Yazı, bir kürsü değil, bir temas alanıdır. Okuyan, yazanın kendisini temsil ettiğini değil, anladığını hissettiğinde bağ kurar.

Belki de bu yüzden bazı yazılar tanıdık gelir.

Çünkü orada anlatılan tek bir hayat değildir, ortak bir ruh halidir. Ve bazen bir metinde kendimizi kahraman gibi hissetmemizin nedeni, ilk kez yalnız olmadığımızı fark etmemizdir.