Öleceğini Hatırlamak

Abone Ol

Dün okuduğum bir kitapta karşıma çıkan bir ifade zihnimde yankılanıp duruyor!

Memento mori — “Öleceğini hatırla.”

İlk duyulduğunda kasvetli, hatta tedirgin edici geliyor insana. Fakat biraz düşününce, bunun aslında ölümü değil, yaşamı merkeze alan bir çağrı olduğunu fark ediyorsunuz.

Hatta “Gassal” dizisinin tanıtım afişlerinde yer alan o cümle hala hafızalarda:

“Ölünce beni kim yıkayacak?”

Bir reklamdan çok, bir tokat gibiydi bu söz. Sosyal medyada günlerce tartışıldı — kimileri “psikolojiyi bozan, karanlık bir mesaj” dedi, kimileriyse “ölümü hatırlatmak hayatı anlamlı kılar” diye savundu.

Aslında her iki görüş de aynı pencereden bakıyor.

Ölüm, modern insanın görmek istemediği bir hakikat. Ama tam da bu yüzden unutulan bir gerçeklik pusulası.

Biz, sürekli “yarın” için yaşayan, her anı bir sonrakine feda eden bir çağın insanlarıyız. Memento mori bize “Dur” diyor.

“Bir anlığına zamanı bırak, şu anın nefesini hisset. Çünkü her şey geçici — ve tam da bu yüzden kıymetli.”

Ölümü hatırlamak, yaşamdan vazgeçmek değil; tam tersine, yaşamı derinleştirmek anlamına geliyor.

Bir kahvenin kokusunu fark etmek, sevdiğinin gözlerine biraz daha uzun bakmak, küs kalmamak, ertelememek...

Belki de “öleceğini hatırlamak” değil, “yaşadığını hatırlamak” demenin en sade yoludur bu.

Ve belki de o afişteki sorunun cevabı bir başkasında değil — kendi hayatımıza nasıl dokunduğumuzda gizlidir.