Uzun zamandır listemdeydi Coco. Erteledim, “bir gün bakarım” dedim. Açıkçası ilk bakışta rengarenk bir çocuk animasyonu gibi duruyordu. Ama izlediğimde gördüm ki, aslında hayatın özüne dair en derin sorulardan birini soruyormuş!
Asıl ölüm ne zaman başlar?
Hikaye küçük Miguel’le başlıyor. Müziğe tutkuyla bağlı bu çocuk, ailesiyle tam da bu yüzden çatışıyor. Çünkü yıllar önce aileden biri, şarkılar uğruna eşini ve kızını terk etmiş. O yarım kalmış hikaye kuşaktan kuşağa aktarılmış, müzik yasak bir kelimeye dönüşmüş. Miguel ise kalbinin sesine kulaklarını tıkayamayan bir çocuk.
Bir gün Ernesto de la Cruz’un gitarını çalmak zorunda kaldığında lanetleniyor ve kendini Ölüler Diyarı’nda buluyor. Orası rengarenk ama hüzünlü bir dünya. Ölüler, yaşayanlar onları hatırladığı sürece varlığını sürdürüyor. Ama kimse hatırlamazsa, ikinci ve en gerçek ölüme karışıyorlar. İşte burada Hector çıkıyor karşımıza. Tek isteği, kızı Coco’nun kendisini unutmaması. Çünkü anılardan silinmek, bir kez daha ölmek demek.
Ve film bize büyük sırrı fısıldıyor.
Miguel’in kahramanı sandığı Ernesto aslında Hektor’un şarkılarını çalıp ünlü olmuş ve Hektor’u öldürmüş.Yani Hektor ailesini bırakmamış.Gerçek farklı bir açıdan bakınca ortaya çıkıyor ve Miguel kahramanı sandığı Ernestonun bir hırsız ve katil olduğunu öğreniyor. Hector Miguel’in gerçek büyük büyük dedesi. Ernesto şöhreti hırsla sahiplenirken Hector, tek bir hatıraya tutunarak ölüler diyarında yaşamaya devam ediyor.
Ve filmin en çarpıcı sahnesi de yaşlı Coco’nun babasını hatırladığı an. Bir şarkı, bir yüz, bir anı… Hector böylece ölüler diyarından sonsuzluğa gitmekten kurtuluyor. Çünkü adı anılıyor, hafızalarda yeniden yer buluyor.
İşte o an düşündüm;
Biz gerçekten ne zaman ölürüz?
Toprağa düştüğümüzde mi, yoksa kimsenin dilinde ismimiz kalmadığında mı?
Belki de hayat, hatırlanmaya değer izler bırakmaktan ibaret.
Çünkü mal mülk kaybolur, şöhret solar, başarı unutulur. Ama bir iyilik, bir tebessüm, bir içten söz hiç silinmez. Hatırlanmak için devasa işler yapmak da gerekmiyor; bazen bir gülüş, bazen sofrada anılan küçük bir anı, bazen de hiç unutulmayan bir dokunuş ömrü ölümsüz kılabiliyor.
Ve işin en güzel yanı şu…
Biz hatırladıkça sevdiklerimiz de bizimle yaşamaya devam ediyor. Onların kahkahaları, sözleri, alışkanlıkları…
Hepsi içimizde yankılanıyor. Ölüm sandığımız kadar kesin değil aslında; sevgiyle anıldıkça hep varlar…
Herkes ölecek,hepimiz öleceğiz ama bazıları, kalplerde açtıkları yerle hiç kaybolmayacak…
Herkesin nesiller boyu aradığı ‘Ölümsüzlük İksiri’ bu işte…