Sadakat: Unutulan Bir Değerin Ardından

Abone Ol

Bir kelime düşünün; hem kişisel ilişkilerin temelini oluşturur hem de toplumun vicdanını diri tutar: Sadakat. Günümüzde sıkça telaffuz edilse de, ne yazık ki içi en çok boşaltılan değerlerden biri hâline geldi. Oysa sadakat, sadece birine ya da bir şeye bağlılık değil; aynı zamanda bir duruş, bir vefa ve bir irade beyanıdır.

Sadakat denince ilk akla gelen, elbette sevgi ilişkileri oluyor. Evlilikte, dostlukta ya da aile bağlarında sadakat, güvenin teminatıdır. Ancak sadakati sadece aşk ya da evlilikle sınırlandırmak onu eksik anlamaktır. Sadakat, bir öğretmene, bir fikre, bir ideale, bir memlekete hatta kendine karşı da gösterilebilir. Hatta en zor olanı da budur: İnsanın kendine sadık kalabilmesi.

Günümüz dünyası, hızla değişen çıkar ilişkileriyle örülü. Sadakat yerine “fırsat kollamak”, “işine geldiği gibi davranmak”, “duruma göre pozisyon almak” daha geçerli hale gelmiş durumda. Ne acı ki, bu tavırlar artık zeka belirtisi olarak görülüyor. Oysa sadakat, en büyük cesaretlerden biridir. Çünkü sadakat, bedel ödemeyi göze alabilmektir.

Sadakat bazen ses çıkarmamaktır, bazen bir gerçeği yüzüne vurabilmektir. Sadakat sadece kalmak değil, gerekirse gitmektir de. Bir dosta sadakat, onun hatasında sessiz kalmak değildir; gerektiğinde onu uyarmak, ona dürüstçe ayna tutmaktır. Bir düşünceye sadakat, onu sorgulamayı bırakmak değil; onu daha iyi anlayabilmek için çaba harcamaktır.

Ve belki de en önemlisi: Sadakat, karşılık beklemeden var olabilmektir. Çünkü sadakat, hesap yapmaz. Hesap yapan sadakat değil, pazarlıktır.

Bugünlerde bu kavrama en çok ihtiyacımız olan zamanlardan geçiyoruz. Güvenin yok olduğu yerde, sadakat de gölgede kalıyor. Ama insanlık, içtenliğini ve samimiyetini sadakatle yeniden kazanabilir. Belki tam da bu yüzden, sadakat; geçmişin değil, geleceğin en önemli değeri.

Sadakatin modası geçmez. Çünkü sadakat, insan kalabilmenin en asil hâlidir.