SAFARİ ARACINI ELE GEÇİREN MAYMUNLAR GİBİ...

Abone Ol

Sosyal medya sayfalarında gezinirken zaman zaman karşımıza hoş videolar çıkıyor.
Geçmiş zaman içinde bu videolardan birine denk gelmiştik..
Karı-koca safariye gitmişler…
Muhtemelen Afrika ülkelerinden biri…
Camları açık safari araçlarının içinden fotoğraf makinesi ve kamera ile çekim yapıyorlar.
O sırada bir maymun geldi araçlarının yanına.
Maymunu gören çift gülerek görüntü alırken, yeni gelenlerle maymun sayısı birden artmaya başladı.
Sağdan-soldan, ağaçlardan inenlerle binlikte bir anda 20-25 maymun oluverdi aracın başında.
Çiftin yüzünde oluşan o baştaki gülümseme aniden endişe ve korkuya dönüştü.
Zira, maymunlar camları açık aracın içine girmeye başlamışlardı.
Genç çift fotoğraf makinesi ve kameralarını dahi almayı bile düşünmeden araçtan çıkıp, korkuyla kaçmak durumunda kaldı. Maymunların neredeyse tamamı artık aracın içine girmiş, aracı resmen ele geçirmişti.
Bir anda koltukları ve direksiyonu kemirmeye, aracın içindeki eşyaları dağıtmaya başladılar.
Belli ki yiyecek bir şeyler arıyorlardı.
Bulabildikleri yiyecekleri yediler, başka yiyecek aramak için de aracın içini adeta talan ettiler.
Artık yiyecek bir şey olmadığına kanaat getirip gittiklerinde ise arkalarında, o güzelim safari aracından geriye içi harap olmuş, camları açık bir enkaz kalmıştı. Aracı ele geçirmişlerdi geçirmesine…
Amaçları elbette aracı çalıştırıp yürütmek değildi...
İçgüdüleri onları sadece, orada yiyecek olup olmadığını, varsa yemeleri için yönlendiriyordu.
O yiyeceği bulmak için etrafı talan edip, aracı kullanılmaz hale getirmelerini de haliyle umursamayacak zihin yapıları yoktu... İşte o videoyu izlediğim günden bu yana, ne zaman tıkır tıkır işlerken yanlış ellere geçen ve talan edilen bir kurum, kuruluş, oda, dernek, falan görsem, aklıma hep o videodaki maymunlar gelir!
Zira...
Onlar da yukarıda saydığımız yerleri tıpkı safari aracını ele geçiren maymunlar gibi bir şekilde ele geçirmişler, amaçları aracı çalıştırmak ve yürütmek olmadığı için, yemişler, içmişler, sonra da arkalarında enkaz bırakıp, çekip doğal ortamlarına dönmüşlerdir!

Mehmet Akif Ersoy’un uyuşturucu temini ve kullanımı gibi suçlamalardan gözaltına alınıp tutuklandığını öğrenince gerçekten şaşırdım! Sonra da üzerinde uzun uzun düşündüm.

Mehmet Akif Ersoy medyada son dönemde beğendiğim ender gazetecilerden biriydi. Biraz derinlemesine araştırınca mesele yine gelip aile ve yetiştiği kültürel iklime dayanıyor!

Ne demek istediğimi açayım.. Mehmet Akif’in babası Nadir Ersoy.. Koyu bir İslamcı.. Türkiye’de İrancı olarak bilinen kadronun önde gelen isimlerinden.. O kadar ki Uğur Mumcu suikastı davasından yargılanıp uzun süre hapis yatmış!

Oğlunu da bu hassasiyetlerle yetiştirmiş. Öyle ki Mehmet Akif yirmili yaşlarda iki dönem Suriye’ye gidip uzun süre eğitim görüyor! Arapçası oradan..

Sonra AK Parti rüzgarıyla medyaya adım atıyor ve yıldırım hızıyla üst makamlara yükseliyor! 2012 yılında TRT Kahire Temsilcisi olduğunda yaşı sadece 27.. Ertesi yıl TRT Arapça Koordinatör Yardımcısı, bir yıl sonra da TRT İstanbul Bölge Müdür Yardımcısı oluyor! Yani paraşütle, yukarıdan gelen talimatlarla bu makamlara “getiriliyor”!

Bu arada Mehmet Görmez’in döneminde Diyanet İşleri Başkanlığında müşavirlik yaptığını öğrendim! (Mehmet Görmez’in neden Mehmet Akif’e özel röportaj verdiği de anlaşılıyor!) Habertürk’teki macerasını zaten biliyorsunuz.

Demem o ki; İslamcı kanattan yetişip de son yirmi yılda vitrine sürülen, siyasi rüzgarı arkasına alıp genç yaşlarda olmadık görevlere getirilen “prensler”, onun oğlu, şunun kaynı, bunun bacanağı denilerek kayırılanlar eninde sonunda patlıyor!

Her konuşmasında İslami referanslar kullanan, dini hassasiyetlere vurgu yapanların etik ahlak kurallarına aykırı olarak -resmi veya özel- tüm kurumları kendi yandaşlarıyla doldurup liyakati, ehliyeti bir kenara atmaları maalesef bugünkü tabloyu meydana getirdi!

Mehmet Akif Ersoy sadece çarpıcı bir örnek. Bugün ülkemizde her sahada derinlemesine hissedilen çürümede bu anlayışın izlerine rastlamak mümkün..

Bir arkadaşımız anlatıyor:
"Yıllar önce bir kasabada İlkokulda okuyordum.
Bir gün kasabada bir adam yüz kızartıcı bir suç işlemiş ve yakalanmıştı.Jandarmalar görüyorlardı. Onu gören kasaba halkı adama tükürerek hakaret ediyorlardı. Ben de öne atıldım ve tam tüküreceğim sırada arkadan Hocam kolumdan tuttu ve "sakın yapma, bu büyük bir sınav" dedi.
Ve şöyle dememi tenbih etti: "Allah'ım, beni bu ağır duruma düşmekten muhafaza eyle"

Şimdi bir bakıyoruz; etrafımızda biri böyle bir duruma düşüyor veya evladı böyle bir durumla karşı karşı karşıya kalıyor. Hemen sosyal medyada vurun abalıya..
İşin acısı birlikte yıllarca koşuştuğu arkadaşları bile vurmaya başlıyor.
Oysa; "Allah'ım bizi bu duruma düşmekten sen muhafaza eyle. Kimseyi Evladıyla imtihan etme" dememiz gerekmez mi?..(Derleme)