SALKIM SÖĞÜT

Abone Ol

Dün, sahilde yürürken yolumun üzerine bir salkım söğüt düştü. Her zamanki gibi dallarını yere salmış, rüzgarın sesine kulak vermeden, kendi suskunluğunun içinde duruyordu.

Bazı ağaçlar yalnızca gölge vermez, insana ders de verir.

Salkım söğüt bana Stoacıların öğüdünü hatırlatır “Dışarıdaki olayları kontrol edemezsin, ama onlara vereceğin tepki senin elindedir.”

İşte söğüt, bunun canlı örneği gibi. Fırtına gelir, dallarını savurulur o ise kırılmaz, sadece eğilir. İnsan da hayatın darbeleri karşısında aynı şekilde davranmalı bence.

Boyun eğmeli ama kökünden kopmamalı.

Çınar gibi dimdik durmak, gururla göğe uzanmak cazip görünebilir. Fakat her rüzgarı meydan okuyarak karşılamak insanı yorar. Söğütse başka bir yol seçer. Direnirken gösterişsizdir, gücünü sessizlikten alır.

“Güç, bağırarak değil; kendi içini susturarak bulunur.”

Söğüdün gölgesine oturursanız, dallarının arasından süzülen ışık size şunu fısıldar

“Hayat senin istediğin gibi akmayacak, ama sen akışa nasıl eşlik edeceğini seçebilirsin.”

O dallar, sanki insanın kaygılarını yere indirir, kalbini biraz daha hafifletir.

Salkım söğüt, bize gösterir ki;

Yıkılmakla eğilmek aynı şey değildir. Bazen başını öne eğmek, aslında hayata “ben hazırım” demektir.

Ve işte sahilde o ağacın yanından geçerken hissettiğim şey buydu!

Kendi kırılganlığımızın içinde bir direnç saklı.