Ofisimde bir yeşil koltuk var.
Dışarıdan bakınca sıradan bir mobilya gibi duruyor.
Ne masaj yapıyor, ne ısıtma özelliği var, ne de ergonomi mucizesi…
Ama üstüne kim otursa, içini dökmeden kalkamıyor.Biri çocukluk travmasını anlatıyor, biri “ekonomi üstüme kara bela gibi çöktü” diyor,öteki “emek emek geldik bugünlere” diye iç çekiyor,bir başkası evliliğinin ağırlığını omuzlarından atmaya çalışıyor.
Hatta reklam görüşmesine gelen müşterilerim bile, koltuğa oturur oturmaz terapi moduna geçiyor.
Bir gün dedim ki kendi kendime, “Acaba keramet koltukta mı?”Denemek için gelenleri başka bir koltuğa oturttum.
“Tamam,” dedim, “bakalım bu sefer de anlatacaklar mı?”
Ama nafile! Konu yine aynı hızla açıldı, dertler yine döküldü.
O an fark ettim;
Mevzu koltukta değil, bende.
Yeşim de hep söyler;
“Güler yüzlüsün Derya abla, yargılamadan dinliyorsun, insanlar canını sana atıyor.”İşte mesele bu.
Günümüzde birine gerçekten kulak vermek, nefes almak gibi bir ihtiyaç haline geldi.Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor, güvenilen bir yüz görünce insanlar çözülüyor.
Bir gün kendi kendime dedim ki;
“Gülseren Budayıcıoğlu’nun Kırmızı Odası varsa, benim de Yeşil Odam var!” 😂Tek fark, benim psikoloji eğitimim yok.
Ama sanırım fazla insani bir merakım, biraz da empati yeteneğim var.Kelimeleri değil, arkasındakileri dinliyorum.Sessizlikleri, gülümsemelerin ardına gizlenen yorgunlukları fark ediyorum.
Olaya benim açıdan bakarsak, insanlar sadece konuşmak istemiyor dinlenmeye, anlaşılmaya, görülmeye ihtiyaç duyuyor.
Sosyolojik açıdan ise bu, modern toplumun en büyük çelişkisi ne yazık ki…
Herkes dijital platformlarda konuşuyor ama kimse gerçekten dinlemiyor. Mahalle bakkalında, kuaförde, komşu teyzede gördüğümüz o gündelik etkileşimler artık yok.
İnsanlar yalnızlaştı!
Kendi mikro dünyalarında yankı odaları yarattı.
Ve öyle bir noktaya gelindi ki, güvenle konuşabileceğin tek yer bazen sadece karşındaki birinin yanındaki koltuk oluyor.
Yani demem o ki;
Yeşil koltuk sadece bir mobilya değil!
Orada insanlar kendilerini anlatmanın güvenini ve hafifliğini buluyor.Bazıları derin bir nefes alıyor, bazıları gülerek ağlıyor, bazıları sessizce açılıyor.
Ama o sessizlik bile terapi gibi geliyor.
Ve şimdi soruyorum size sevgili okuyucu…
Sizin hayatınızda böyle bir yeşil koltuk var mı?
Sadece dinleyen, yargılamayan, sessizce sizi rahatlatan bir yer…
Belki fiziksel bir koltuk değil, belki bir arkadaş, bir aile üyesi ya da sadece gözlerinize bakıp anlayan biri…
Ama bilin ki, modern toplumda böyle bir “güven alanı” bulmak altın kadar kıymetli.
Belki hepimizin ihtiyaç duyduğu biraz Yeşil Koltuk, sadece anlatmak için değil, gerçekten anlaşılmak için.