Kadın, anne ve çocuk kelimeleri bir araya geldiğinde, duygular da derinleşir, sorumluluk da... AK Parti Ordu İl Kadın Kolları Başkanı, aynı zamanda bir mimar olan Şeniz Eyigün’le bu üç temel üzerine sıcak ve samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Başkan Eyigün’le kadınların gücünü, emeğini, annelik deneyimini ve Ordu'nun kültürel dokusundaki yerlerini konuştuk. Sorularımıza verdiği içten ve anlam yüklü yanıtlar, kadına ve çocuğa dair birçok değeri yansıttı. Bu özel röportajı daha da etkileyici kılmak için, Şeniz Eyigün’ün düşüncelerini yapay zeka aracılığıyla görselleştirdik ve kelimelerin ötesinde bir anlatım dili yakaladık.İşte o anlamlı sohbet:


SORU: Eğer bir ressam olsaydınız ve bir “Ordu kadını” tablosu yapacak olsaydınız; o kadını nasıl çizerdiniz? Yüz hatlarında, bakışlarında, ellerinde, duruşunda nasıl detaylar olurdu? Tabloya hangi renkleri katardınız? Ve o portre, bize Ordu kadını hakkında neler anlatırdı?

CEVAP: Eğer bir Ordu kadını çizecek olsaydım, ilk önce bakışlarına derin bir kararlılık verirdim. Çünkü Ordulu kadının bakışları, sadece bugünü değil; dünün yükünü ve yarının umudunu taşır. Yüz hatları belirgin olurdu; alın çizgilerinde çalışmanın izleri, gülüşünde ise sabrın sıcaklığı bulunurdu. Ellerini mutlaka güçlü çizerdim: Bir eli toprağa, emeğe uzanırken, diğer eli çocuğunun geleceğine dokunuyor olurdu. Omuzları dimdik dururdu; çünkü Ordulu kadın yorgunlukla değil, onurla yürür.

Renklerimde toprak tonları ağır basardı: Kahverengi, yeşil ve lacivert… Toprağın bereketi, ormanın direnci ve Karadeniz’in özgürlüğü onun ruhunu temsil ederdi. Ve mutlaka portrede hafif bir rüzgar esintisi olurdu, saçlarını savuran. Çünkü Ordulu kadın, değişime açık ama köklerine sımsıkı bağlıdır.

Bu portre, bir başkaldırı değil, sessiz bir irade tablosu olurdu. Sesi yüksek çıkmaz belki ama adımları gürül gürül ilerlerdi. Ordu kadını; toprak gibi sabırlı, su gibi dirayetli, dağ gibi vakurdur. Ve her zaman geleceğe doğru bakar.


SORU: Peki Ordu kadını elinde bir fidan taşısa bu ne fidanı olurdu?

CEVAP: Biliyorsunuz, fındık vakti geldi mi bizim kadınlarımızın omuzlarına iki kat yük biner. Sabah erkenden kalkar, evin işini çevirir, çoluğunu çocuğunu hazırlar, sonra da bahçeye iner.

Ama Ordulu kadın bilir ki; o zahmet, o alın teri çocuklarının düğünü içindir, okul masrafı içindir, evine helalinden rızık kazandırmak içindir. Bu yüzden gocunmaz.

Akşam olur, bütün ev halkı yorgun gelir, o demlediği çayla sanki bütün günün yorgunluğunu hafifletir. Sıcacık bir tebessümle yine ayakta durur. İşte o yüzden ben bir Ordulu kadının eline fındık fidanı verirdim. Çünkü fındık; sabrın, emeğin ve karşılıksız sevginin ta kendisidir.


SORU: Şehirde anne olmak mı zor, kırsalda anne olmak mı?

CEVAP: Valla, her ikisi de kendi içinde birer "zorluk" paketine sahip ama aynı zamanda birer "güzellik" hazinesi. Şehirde çocuk yetiştirmek, her an koşturmak demek. Okul, iş, trafik derken, çocukların bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, bir bakıyorsun zaman nasıl geçmiş. Ama en azından o çocuklara eğitim ve sağlık hizmetleri bir telefon mesafesinde. Kırsalda anne olmak ise biraz daha doğal, biraz daha sakin ama orada da işler farklı. Ulaşım zorluğu, bazen yalnızlık, çocukları o kadar geniş bir dünyada yetiştirebilme endişesi... Ama orada doğa, temiz hava ve belki biraz da zamanın yavaş akması var. Yani, şehirdeki hızlı yaşamın stresinden uzaklaşabiliyorsun.

Her ikisi de kutsal, her ikisi de kendine göre zor. Kısacası, her annenin içinde bir kahraman var, ister şehirde, ister kırsalda olsun!


SORU: Peki Ordulu annelerin bir sembol yemeği olsa bu ne olurdu?

CEVAP: Yufkalar, imece usulü, kadınların bir araya gelip, sohbet eşliğinde hazırladığı o yufkalar, işin içine sevgi kattı mı, işte o zaman mükemmel olur. Hele bir de fındık mevsimi yaklaşmışsa, yufkaların içine bolca fındık koyup, üzerine şeker şerbeti dökerler. O tava böreği tam bir anne yemeği olur. Hem çocuklar bayılır, hem de o mis gibi kokusu tüm evi sarar. Yani hem köyde, hem şehirde yapılan, sofraların vazgeçilmezi olan o lezzet! Hem yöremizin sembolü olan fındık var, hem de herkesin seveceği, annelerin gönül rahatlığıyla yaptığı bir tat!


SORU: Ordulu anneleri bir Ordu manzarasına benzetseniz neresi olurdu?

CEVAP: Yason Burnu, her tonun içinde barındırır hırçın dalgaların arasındaki sakinlik gibi. Anneler de öyledir, her duygu, her hal onların içinde var. Hem şefkat, hem güç hem teslimiyet... Ama her zaman, her durumda huzur verirler. Yason gibi, dışarıdaki fırtınalara rağmen içindeki sakinliği hiç kaybetmezler. Tıpkı o manzara gibi, annelerin evleri de her tonu içinde barındırır… Ve biliyorsunuz Yason her gün bir çok ziyaretçiyi kabul eder, annelerimiz gibi de misafirperver bence. Her geleni en güzel şekilde ağırlarlar.


SORU: Ordulu kadınları anlatan bir manifesto verseniz nasıl olur?

CEVAP: Biz kadınlar, sadece evimizi değil, şehrimizi de toplarız. Yemeğimizi de yaparız, siyasetimizi de. Kadının eli değdiği her şey güzelleşir, her şey düzen bulur. Çünkü biz, annenin merhametini, düzenini ve organizasyon yeteneğini taşırız. Bizim liderliğimizde, anne gibi merhametli, anne gibi düzenli, anne gibi güçlü kadınlar bu şehri yönetecek.

Elimizin hamuruyla, sadece evlerimizi değil, çok daha güzel yarınlar inşa edeceğiz. Biz, Ordulu kadınlar olarak, hem güçlü hem de sevgi dolu bir toplum için mücadele edeceğiz. Her kadının sesi, her kadının gücü bu şehirde duyulacak!


SORU: Ordulu kadın ve çocuklara, onlara 10 yıl sonra ulaşacak bir mektup yazsanız neler söylerdiniz?

CEVAP: Sevgili Ordulu Kadınlar ve Kıymetli Çocuklar,

Bu satırları okuduğunuzda belki yıllar geçmiş olacak, zaman bizi farklı noktalara taşıyacak. Ama inanın, bu mektubun kalbinde taşıdığı duygular, dün olduğu gibi bugün de, yarın da aynı saflıkla sizinle olacak.

Ben, Şeniz Eyigün... Bu satırları yazarken Ordu’nun kadınlarına inanan, onların gücünü bilen, çocukların gözlerindeki ışıltıya umutla bakan bir kadınım. Bugün, Ordu’da kadınlarımız hem toprağı ekiyor hem şehirde yön veriyor. Çocuklarımız, hem fındık bahçelerinde oynuyor hem bilgisayar başında hayal kuruyor. İşte bu köklerle bağlı, ama gözleri geleceğe bakan bir neslin temelleri atılıyor şu anda.

Sizlere bırakmak istediğim en büyük miras; birlikte başarma ruhudur. Kadın kadına, kadın erkek el ele vererek, omuz omuza yürüyerek kurduğumuz bu dayanışma kültürü, Ordu’muzun en büyük gücüdür.

Çocuklar, siz bizim hayalimizsiniz. Sizi okul bahçelerinde, Boztepe yamaçlarında büyürken görmek bize her zaman umut verdi. Umarım sizler, hem doğaya hem birbirinize saygıyla büyür, bilgiyle donanır ve vicdanla yaşarsınız.

Kadınlar, siz bizim direğimizsiniz. Sadece sofraları değil, geleceği de kuruyorsunuz. Gözünüzdeki fer hiç sönmesin. Evde, işte, siyasette, toplumda daha da fazla yer almanız için başlattığımız her mücadele, birer adım daha aydınlığa doğru atılsın.

Bu mektubu okuduğunuzda neredesiniz bilmiyorum… Ama şunu bilin;

Ordu’nun kadınları ve çocukları için atılan her adım, her sözcük, her dua; bir gün size ulaşsın diye atıldı.

Sizleri sevgiyle, saygıyla, inançla selamlıyorum.

Gönlümüz bir, yolumuz aydınlık olsun…

Şeniz Eyigün’ün samimiyeti, kadınlara olan inancı ve çocuklara duyduğu umut dolu bakışı, yalnızca söylediklerinde değil, gözlerinde ve kelimelerinin ardındaki yürek dolusu hislerde de hissediliyordu. Kimi zaman kırsalda fındık bahçelerinde çalışan bir annenin sesi oldu, kimi zaman şehirde çocuğunu okula uğurlayan bir annenin duygusu... Bu röportajla bir kez daha gördük ki; kadın emeği, anne sevgisi ve çocukların hayali, bir toplumun en sağlam yapı taşlarıdır. Ve Ordu’nun kadınları, bu taşı her gün biraz daha sağlamlaştırıyor...

Kaynak: Derya Kara - Yeşim Durkut