Dünden bugüne ne çok şey değişti. Bizim nesil belki de değişimi en hızlı yaşayan nesil. Bundan dolayı da; eskilerde değişim nesilden nesileyken şimdi âdetâ yıldan yıla diyebileceğimiz hıza ulaştı.
SÂLİH HAYATLAR, DÂNE HÂTIRALAR
İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden arkadaşımız SÂLİH DÂNE hocamız, ilim-irfan sâhibi, gönül insanı kardeşimizin yaptığı paylaşım bizi geçmişe götürdü ve çocukluğumuzdan bugüneki hayâtımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçti.
KENDİ MÂZİMİZ, HERKESİN GELECEĞİ
Bu paylaşımı, sizleri de kendi geçmişinizde dolaştırıp nefes almanız ve de inşâllâh memnun kalmanız adına gelen yorumlarla berâber sizlere arz ediyoruz. Buyrun; başlıklar bize âit olmak üzere söz Sâlih DÂNE Bey üstâdda:
NE DEMEK KAĞNI, GICIRTI NE DEMEK?
"Bir kağninin gıcırtilari... Ne demek kağnı, gıcırtı ne demek? Bir zamanlar bir kagnin varsa sana zengin gözüyle bakarlardi. Vaybe kagnisi var; hele bir çift de  manda öküzü varsa değme keyfine! 
NERDEN AKLIMA GELDİ BU ŞİMDİ?
Balkondan aşağı bahçeye bakınca gördüm ki bir kağnı arabası. Selâm verdim, gözlerini açtı. Uyuyormuş. Halhatır  ettik iki yaşlı adam. O da benim gibi gün görmüş,  yük taşımış. Tekerleri eskimiş, boyunduruğu kırılmış, mazısı çürümüş bir vaziyette; dertleşmek için adam arıyor. 
ÇOK EZİLDİM, HİÇ GÜN GÖRMEDİM!
Kendimi tanıttım; hocayim, emekliyim dedim. Çok memnun oldum dedi. Dedim; Gençliğinden biraz bahset. Dedi; gençlikte çok ezildim, hiç gün görmedim. Üstüme çok yük yüklediler. Dağlara taşlara,  bayır eniş-yokuş demeden sürdüler de sürdüler. Gicirdamam için birgün yağ, bir gün kömür sürdüler. 
NE GECEMİZ VARDI, NE GÜNDÜZÜMÜZ!
Ne gecem belli, ne de gündüzüm belliydi. Hele yoldaşlarım mandalarin çektiği azaplar! Hele sahibimiz tilkici Karaoğlanin zulmü! İşte böyle; köye motor gelinceye kadar tilkiciye hizmet ettim.
ÖKÜZLER KAZANA, BEN DE MEZARA!
Benimle birlikte sonunda öküzler kazana  ben de mezara girdim. Süs olsun diye bu ağacın altına beni tarihi bir hatıra cinsinden getirip bıraktılar. Alaman gâvuru olmasa çoktan kül olmuştum. Bana dediki:
Hoca efendi; bizle berâber bereket te gitti. Şimdi o tarlalar, o kömüşler yokmuş dedi ve ağladı.
KAĞNI BİR TIR GİBİ ZEVKLİYDİ!
Çocukluğumuzda kağnı arabasına binmek çok zevkliydi. Hele yükü ağırsa, öküzler yiğitse; âdetâ tır gibi adama gurur veriyordu. 
ECİM HANIM, BOŞ TEREK, ZİBZİ DÜDÜK!
Ahh günler ah! Köylü beğ olmuş, ecim hanım olmuş, terekler boş, küpler boş. De gel de acıma bu hâlimize. Köyümün çocukları ağaçlara çıkarlardi. Baharda söğüt ağaçlarına su yürür, kabuğundan zibzi düdük yaparlardı.
YOKLUKLAR ÜLKESİ OLMUŞ KÖYÜM!
Ne oldu o kuşlara? Keklik yok, karga yok, bülbül yok, sansar yok, tilki yok, tavuk yok, kaz yok, ördek yok, tavuk yok.Yokluklar ülkesi olmuş benim köyüm. 
MÂZİ TÜRKÜLERİ, İSTİKBÂL ŞARKILARI
Bu arada ben kağnıyla konuşurken kağnının gıcırtısı, vazir vuzur sesleri de maziye dönük türküleri terennüm ediyordu. İşte, böyle birşey hayat; hayâtınızı süsleyin. Çünkü bizim nesil bütün renklerini kağnılara borçlu. İzninizle..."
YORUMAR, TESPİTLER, KATKILAR
Bunları okuyunca bugünün gençlerinin nelerden mahrum olduğu görülüyor. Tabiî bunu biz görüyoruz. Bu şans ta bize âit. Çünkü onlar görmedikleri şeyi nasıl kıyaslayıp farkedecekler?!
Şimdi Sâlih bey hocamızın yukarda yazdıklarına gelen yorumlar. Burada da çok güzel katkı ve tespitler var. Sizler neler yazardınız kim bilir? Her neyse; buyrun:
HOCAM; MÂZİYİ NE GÜZEL ÖZETLEDİNİZ
Sefer KILIÇ: Muhterm Salih Dâne Hocam  maziyi ne güzel özetlediniz. Allah razı olsun. Selamlar...
ŞİMDİKİ NESİL; MANDALAR, ÖKÜZLER!
Hakkı YILDIZ: Sevgili hocam;
Motorlu vasıtalar çıktı da hayvanlar eziyetten acıdan, insanlar da günahtan kurtuldu.
Konu güzel hatıraları barındırmakla  beraber hayvanatın dramını izhar ediyor.
Z kuşağı bugün sahip olduğumuz kazanımların, medeniyetin; dünün kağnılarını çeken manda ve öküzlere, arabalarını çeken atlara ve yükleri taşıyan eşek ve katırlara borçlu olduğumuzu bilmiyor.
ET DAĞITMADAN MANGAL ÇAĞI!
Murat YAVUZ: Allah razı olsun hocam. Geçen günleri anımsadık. Hiç değilse şimdiki fantazileri, kayıpları farkettik. Komşunun komşudan haberi yok. Alt kattan  cenaze çıkıyor, üst katin haberi yok. Komşu kurban kesiyor, kimseye dağıtmadan mangal yakıyor; mahalleye duman yayıyor. İşte böyle zamanda herşey koptu ya da inceldi...
ASLINDA EVRENDE HER ŞEY KONUŞUR!
Yusuf SARIKAYA: Değerli Üstadım; çok güzel bir gönderme yapmışsınız maziye. Aslında evrende her şey konuşur duyabilen hassas kulaklara; kendini tanıtır, gösterir anlayabilene, görebilene. Bu ince duygularınızı lütfen paylaşın.
Değerli Salih Dane Üstadım. Yüreğinize sağlık. Selam ve dua ile...
ŞERİFE BACI; O GÜNLER BAŞ TÂCI
Mehmet AKSU: O kağnılar bana bebesi ile yollara düşüp cephanenin yanına yatırdığı yavrusu üşümesin ve cephane ıslanmasın diye üzerini battaniyeyle örtüp karda güçlükle ilerleyen öküzlere yardım etmek için arabayı iterek Kastamonu önlerine kadar getirirken burada çocuğu ölmesin diye üzerine kapandıktan sonra soğuktan donarak şehit olan Şerife Bacı'nın hazin hikâyesini hatırlatır her zaman hocam...
KAĞNILAR, MANDALAR DEĞİL; HERKES!
Emin YİĞİT: Bilgine, kalemine sağlık hocam. 60 yıl önceki hayatı ne güzel özetlediniz. Yalnız kağnı ve mandalar mı? Analar, babalar, teyzeler, halalar; birçok akranlar geçip gittiler. Selâmlar değerli hocam...
OKUSUN DİYE ÖYLE YAPTIM!
Hüseyin ÖREM: Muhterem abim. Sanki birlikte gitmek nasip olan Tekirdağ Hayrabolu Emiryakup köyünden ve benim çocukluğumdan bahsetmişsin. Ama birsey eksik; bizim inekler düveydi, acemiydi abim. Âbim sabanın sapını tutar ben de önde düveleri yedekler, rehberlik yapardım. İnekler ökçelerimi kanatırdı. Âbime; bu çocuğa neden böyle zahmetli iş yaptırıyorsun dediklerinde; ben ona okusun diye öyle yaptım diyordu. 
Şimdi olsa Salih DÂNE üstadıma hakkını helal etmesi için başka hizmetler yapabilirdim. O zaman vazifemde kusur olduysa; sen affet ki Allah ta affetsin selam hürmet ve muhabbetlerimle..."
ÇİT, SAMALLIK, ÇAKMAK TAŞI, DÖVEN
Üstâda ve katkı yapanlara teşekkürler. Bize gelince; çocukluğumuzda çit ya da samallık dediğimiz ardiyede gövdesinde çakmak taşı dediğimiz cinsten çeşitli renkte taşların çakılı olduğu bir dövenimiz vardı. 
BUĞDAY, ARPA, ÇORUM FASULYESİ
57 doğumluyum. O yıllara kadar Ordu/Ulubey'e vağlı, sâhile 15 km. kadar olan Eymür Köyümüzde buğday, arpa ekildiği de oluyor, bu dövenle birlikte öküzlere çektirilip buğday dövülüyormuş. Biz buğdayın ne ekildiğini ne de harmanda dövülüp çekildiğini gördük. Ancak, şimdi soya denen Çorum fasulyesi ekildiğini hayâl-meyâl hatırlıyorum.
MISIR TARLASINDAN FINDIKLIKLARA
Yalnız mısır tarlası çoktu. O yıllar sabanla tarla sürüldüğünü hatırlıyorum. İmece usûlü çok yaygındı. İşler şaka-şamata, laf-muhabbet, türkü-şarkı imece usûlü hâlledilirdi. Çok şenlikli olurdu.
Sonra, hızla her yer fındık bahçesi oldu. Mısır da artık nümûnelik ekiliyor şimdi; o da sayılı âilelerce.
AT, EŞEK, İNEK, CAMIŞ; YAYLA YOLLARI
Çarığı giyenleri gördük. Kara lâstik giydik. Ama kağnılı hâtıralarımız yok. At, eşek, yük yükleme, uzaktan çekme, yürüme yayla yolları falan gördük, hayvan götürüp getirdik.
ŞİMDİ HAYVANLAR DA ARABAYLA
Şimdiki şartlar çok farklı. Bırakın kamyonla gidip gelmeyi, nerdeyse herkes özel araçla  ulaşım sağlıyor. Hayvanlar bile artık arabayla gidip geliyor mâlum.
DEĞİŞİM HIZLI, DÖNÜŞÜM BÜYÜLEYİCİ!
Değişim çok hızlı. Baş döndürüyor. Kağnı hızı nerde, geçen hafta uzaya araç gönderdiğimiz düşünülürse bugünkü durumu ne hâlde?
İSTİFÂDEDEN İSTİKÂMETE
Çok şükür bugünlere derken, önemli olanın nasıl ve neyle gittiğimizden çok nereye gittiğimiz olduğunu da hatırlatmadan geçemiyor, tüm terakkîlerden istifâde ederken istikâmeti unutmamamız,
FEZÂDAN RIZÂYA WES'SELÂM
Rabbimizin bizleri başdöndüren çağın büyüsüne kapılıp sarhoş olmadan, yalpalamadan, sapmadan yol gidip rızâsına ulaşanlardan olabilmeyi lûtfetmesi niyâzıyla cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...