Gün geçmiyor ki dünyanın bir köşesinde masum insanların acılarına tanıklık etmeyelim. Savaşlar, çatışmalar, doğal afetler veya insani krizler... Her biri, milyonlarca insanın yaşamını alt üst ediyor, acılarla dolu hikayeleri beraberinde getiriyor. Ancak, en acı olanı belki de mazlumların ölmesi ve dünyanın sesini duymamasıdır.

Suriye'de, Yemen'de, Myanmar'da... Masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar, savunmasız insanlar, her gün çatışmaların, saldırıların, açlığın, hastalıkların pençesinde yaşamlarını yitiriyorlar. Medyada yer alsalar da, adeta rutinleşen haberler arasında kayboluyorlar. İnsanlık, bu dramatik tabloya sadece kayıtsız kalmıyor, aynı zamanda sessizliğiyle onaylıyor gibi bir izlenim veriyor.

Savaşlar, terör saldırıları, doğal felaketler... Her biri bir insanlık dramı olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, bu dramın en ölümcül yönü, dünyanın mazlumlarına karşı duyarsızlığıdır. Politik çıkarlar, ekonomik hesaplar, stratejik planlar... Tüm bunlar, mazlumların çığlıklarını duymazlıktan gelmemizin bahaneleri olmamalı.

Unutmayalım ki, mazlumların ölmesi sadece onların değil, aynı zamanda insanlığın da ölümüdür. İnsanlık adına acıyı, haksızlığı, zulmü durdurmak için her birimizin sorumlulukları var. Sessiz kalmak, görmezden gelmek yerine, sesimizi yükseltmeli, duyarlılık göstermeli, yardımlaşmalı ve insanlık adına adaleti sağlamak için çaba harcamalıyız.

Belki de bugün yapabileceğimiz en önemli şey, mazlumların sesi olmaktır. Onların acılarını duyurmak, seslerini yükseltmek ve dünyanın dört bir yanındaki mazlumların yanında olduğumuzu göstermek... Bu, insanlık adına yapabileceğimiz en kutsal görevdir. Unutmayalım ki, mazlumların ölmesine sessiz kalan bir toplumun vicdanı da ölümdür.

Gelecek için umut ışığını hep birlikte yakmalı, mazlumların çaresizliğine son vermeliyiz. İnsanlık, ancak birlikte hareket ederek, adaleti sağlayabilir ve dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirebilir. Mazlumların ölmesine sessiz kalmayalım, onların sesi olalım ve geleceğe umutla bakalım.