Dindar olmak şereftir,Müslüman Allah’a teslim olmuş kişilere denir
İşte bunun içindir ki dinin adı Kur’an-ı Kerimde açıkça “İslam” olarak zikredilmiştir. İslam teslim oluş, Müslüman yüce Allah’a teslim olan demektir. Allah’a teslim olmak demek, Allah’ın koyduğu değişmez yasalara teslim olmak demektir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur:
“Doğrusu Allah katında din İslam’dır…” ( Al-i İmran Suresi, 19. Ayet)
“… Bugün, dininizi olgunlaştırdım; size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim…” ( Maide Suresi, 3. Ayet)
Bugüne kadar pek çok din âlimi dini tanımlamışlardır. Bunların ortak noktalarını esas alarak yapılabilecek genel bir tanım aşağı yukarı şu şekildedir:
Din; “Dünya ve ahiret mutluğu için Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen ilahi bilgiler, kurallar ve ibadetler bütünüdür.”
Dindar sözcüğündeki “dar” eki Farsçadır. “Dar” yahut “Tar” eki, sözcüğe; “sahip olan, tutan, yandaş olan, taşıyan” anlamları katmaktadır. Bu bağlamda dindar sözü aslında “bir dine sahip olan kimse” anlamına geliyor. Yani “dindarım” demek, “benim bir dinim var,” demektir.
İşte bizim kültürümüzde dinli yaşayan dini değerlere duyarlılık sahibi olan kimseler anlamında kullanılır
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğünde “dindar” kelimesi “Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı kimse, mütedeyyin” diye tarif edilmiştir.
Yaklaşık son yüz, yüz elli yıldır insanlarımız “dinci” ile korkutulup “ dindar” olmaktan uzaklaştırılmaya çalışılmasına rağmen yüce milletimiz engin basireti ile bu sinsi tuzağa düşmemiş, kültür emperyalizmi kazanında kavrulup yanmaktan kendisini koruyabilmiştir. Günümüzde milletimizin büyük çoğunluğu dindar olmakla şeref duyar. Küçük bir azınlık ise ( özellikle aydın geçinen veya ideolojik saplantılara dalmış olanlar ) dindar olmak veya öyle algılanmaktan korkar hale gelmiş/getirilmişlerdir.
Bazı vatandaşlarımız dindar olmaktan ( veya öyle algılanmasından ) neden korkarlar?
Bu sorunun dini, felsefi, siyasi, ideolojik, sosyolojik, kültürel boyutları vardır. İşin özünde kültür emperyalizmi sonucu dininden ve kültüründen koparılmak için bu konularda cahil bırakılan sözde aydınlar vardır. Konunun daha iyi anlaşılması için din ile dindarlığın birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerekir. Din, mahza hakikattir. Dindarlık ise bu hakikatin beşer aynasında yansımasıdır. Bu yansımada insanın zihinsel, duygusal ve kültürel etkileri söz konusudur. Psikolojik ve sosyolojik etkenlerle beraber yanlış anlama, eksik uygulama gibi etkiler de göz önüne alındığında dinin özü ile dindarın duygu, düşünce ve davranışları arasında farklılıklar görülebilir. Bu noktalarda görülebilecek hata ve kusurlar dinden değil, din algısından, dindarın bilgi, ihlas, içtenlik ve samimiyet eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Dindar her şeyden önce tevhit inancına samimi olmalı ve yüce Rabbine verdiği söze sadık kalmalıdır.