“Tek Kadın Tek Motor 81 İl Türkiye” sloganıyla hayallerinin peşinden giden ve sosyal medyada büyük bir sevgi ve ilgi ile takip edilen Saliha Özkan, maceraya atılmadan öncesini ve bu süreci gazetemiz muhbirlerine verdiği özel demeçle anlattı.

Özkan, yaptığı açıklamalarda şu ifadelere yer verdi:

“Klasik olacak ama bir beyaz yakalı olarak başladım. Normalde Tekstil Mühendisiyim. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunuyum. Uzun yıllar canhıraş bir şekilde çalıştıktan sonra, okul bittikten sonra sektörde 3-4 yıl kadar çalıştım. Bir beyaz yakalı olarak bu yollara gelmiştim. Motosiklet ile sanırım 27 yaşındayken başladım.

Motosiklet tutkusu aslında öncesinden beri vardı. Üniversite zamanlarında da motosiklet almak istiyordum. O zamanlar hem okuyup hem çalışıyordum. Öğrenci halleri malum, nasip olmamıştı. Sonrasında okul bitti, çalışmaya başladım, birikim yaptım. 2019’da aslında ilk motosikletimi aldım. Onunla ilk uzun yolculuğuma çıktım. Türkiye’de bir haftalığına çıktım ama 2 ay boyunca eve dönmedim. Kuzeydoğu Karadeniz tarafı, Doğu ve Güneydoğu’nun bir kısmını gezdim. Ancak işlerden dolayı tekrar İstanbul’a dönmek zorunda kaldım.

Ama o yolculuktu aslında. İnsan bazı şeyleri dener ve ben bunu yapmayı çok sevdiğimi fark ettim. ‘Acaba hayatımın geri kalanını bu şekilde geçirebilir miyim?’ diye sordum kendime. Bana da bu duyguyu veren o ilk yolculuktu. Sonrasında dedim ki, ben böyle bir hayat istiyorum gerçekten. Daha farklı yaşamlara tanıklık etmek benim için çok güzeldi. O yüzden dedim ki, ben bunu biraz daha büyüteceğim ve dünya rotalarına doğru devam edeceğim. Yolculuk bu şekilde başladı. Benim yolculuktan aradığım şeyler aslında bunlar.

Dediğim gibi, gezebilirsin. Aslında sadece motosiklet kullanmak değil benim yolculuğumun amacı. Kilometrelerce sürersin ama kimseyle konuşmazsın. Ancak benim asıl istediğim ve yolculuktan beklediğim şey, insanlarla kültürüne ve samimiyetine dokunmaktır.

Hatta milyonlarca izlenip haberlere çıkan iki tane videom vardı. Bir tanesi Bingöl’de amca ile benzinlikte ‘gavur kahvesi’ muhabbetiydi. Onunla olan şiveli, samimi ve tatlı muhabbetler çok güzeldi. Trabzon’da Karesel Yaylası’nda, Uzungöl’ün üst taraflarında karşılaştığımız teyzelerden birini motoruma bindirmiştim. Onunla da çok tatlı bir muhabbetimiz olmuştu. Yolculuktan aradığım şeyler aslında bu tür yaşanmışlıklardır.

Türkiye’nin şehirlerinde de bu samimiyet yaşanabiliyor ama daha çok doğa ve kırsal kesimlerde bu duyguyu daha yoğun hissediyorsun. Türkiye’yi ortadan ikiye böldüğümüzde, bu sıcaklığı daha çok doğu taraflarında görebiliyorsun. Dolayısıyla bundan dolayı çok fazla şehirleri gezmeyi sevmiyorum. Daha çok arazi ve köy yollarından geçiyorum. Orada bir amcaya, bir teyzeye selam verip muhabbet edip çay içmeyi tercih ediyorum. Bu yüzden de yolculuk rotamı genellikle dağ ve köy yolları üzerinden çiziyorum.

Aslında Türkiye’de bunun cevabını vermek çok zor. Dünyada da öyle ama Türkiye açısından bakıldığında Türkiye bulunmaz bir nimet. Asya ülkelerini de gezdim. Manzarası harika olan yerler gördüm ama şunu söyleyebilirim: Türkiye’de herhangi bir yerden başka bir yere çok uzun kilometreler gitmeden harika manzaralar, farklı hava koşulları ve eşsiz coğrafi deneyimler yaşayabiliyorsun. Dolayısıyla Türkiye’de gezilecek çok fazla yer var.

Benim için en unutulmaz yerlerden biri Erzurum İspir Yedigöller’di. Oradaki YouTube videomda da görülebilir. Normalde çok ağlayan bir insan değilimdir. Zorluktan ağlamam ama oradaki duygu yoğunluğu çok fazlaydı. Gözyaşlarıyla sürdüğüm bir yolculuktu. Moryayla Köyü’nden sonra yol yoktu. Araziye giriyorsun, rota çok zordu. Motosikletim yüklüydü ama ben ondan çok keyif alıyordum. Karşımdaki manzara inanılmaz güzeldi. Dünyanın o nimeti sadece sana verilmiş gibi hissediyorsun. Hem çok küçük hem de çok değerli hissettiriyordu. Bu duygu yoğunluğu nedeniyle İspir Yedigöller benim için çok özeldir.

Böyle uzun yolculuklarda motivasyon en önemlisidir. Çünkü kolay bir yolculuk değil. Şehirlerde asfalt yolda daha kolay olur ama ıssız, tehlikeli ve yabani hayvanların olabileceği yollardan geçiyorsun. Buradaki en önemli güç fiziksel güç veya sağlık değil, bence mental güçtür.

Benim yolculuğum planlı değil. Akşam nerede kalacağımı bilmiyorum. Akşama kadar sürüyorum. Bir rotam var ama bazen bir yeri çok seviyorum, orada biraz daha fazla kalıyorum. Böyle olunca planladığım yerde olamıyorum. Dolayısıyla bir gün sonrasının bana ne getireceğini bilmiyorum. Kimlerle karşılaşacağımı da bilmiyorum. Bu bilinmezlik bana daha çok motivasyon sağlıyor.

Kadın olarak kişisel bakım malzemeleri, kıyafetler, motosiklet çantasında çadır, mat, uyku tulumu, motosiklet bakımı için yağ ve temizlik malzemeleri oluyor. Kamera ve laptop gibi elektronik eşyalar da var. Zaten alabileceğin eşya çok sınırlı oluyor. 10 parçadan fazla taşıyamıyorsun. Bu da sana minimal bir hayat getiriyor.

Beyaz yakalı hayatımda sürekli alışveriş yapıyordum. Çünkü prezantabl bir görüntü gerekiyordu. Ancak bu hayatta bir sırt çantasıyla yıllar geçirebildim. Asya’da 1,5 yıl boyunca alışveriş yapmadan yaşadım. Dedim ki oluyormuş. Minimal bir hayat da mümkünmüş. 3-5 parça eşya ile yıllarını geçirebiliyorsun. Bu, hayatı daha sadeleştiriyor. ‘Ne giyeceğim’ diye düşünmüyorsun, zaten 3-4 seçeneğin var.

Tabii bu hayat sürekli yolda olmayı gerektiriyor. Yorucu bir süreç. Ama zaman zaman da durup sade bir hayatın tadını çıkarmak gerekiyor. Bir defasında, bir arkadaşımın evinde televizyon karşısında çekirdek çitledim. Yıllardır yapmadığım bir şeydi. O an, ‘Bunu özlemişim’ dedim. Hiçbir şey yapmamak da güzelmiş. Ama sonra tekrar yolları özlüyorsun.

Sosyal medya hem güzel hem de bir miktar tehlikeli. Ben yolculuğu iş olarak görmüyorum. Çünkü sevdiğin şeyi işe dönüştürdüğünde artık hobi olmaktan çıkıyor. Ben yol yaparken sadece kamerayı açıyorum ve ne yaşıyorsam onu paylaşıyorum. İnsanlar da bu yüzden samimi buluyor.

Tabii ki sosyal medyada farklı yorumlar yazanlar oluyor. Ama kulak kapatıp devam etmek gerekiyor. Yolculuk bana hayatta da şunu öğretti: Başına bir şey geldiğinde oturup ağlayabilirsin ama sonuç değişmez. Aksiyona geçip çözüm ararsan ancak sonuç değişir.

Gençlere mesajım şu: Ekipmansız motor kullanılmamalı. Bu klişe gibi görünse de çok önemli. 2021’den beri çok kaotik yerlerde sürdüm. Başıma bir şey gelmemesini ekipmana borçluyum. Gereksiz risk almaya gerek yok.

Bir insan bir şey yapmak istiyorsa birçok bahane bulur. Ben de bahaneler üretmiştim. İlk yolculuğa çıktığımda motosikletim küçüktü, ekipmanım yeterli değildi, kış şartları zordu. Ama ‘Ben bu yolculuğa çıkacağım çünkü istiyorum’ dedim ve çıktım.

Mühendislik yıllarımı çok zor koşullarda tamamladım. Ancak sevdiğim şeyleri fark ettiğimde iki seçeneğim vardı: Ya sevdiğin şeyi hep hayal olarak tutacaksın ya da riske girip deneyeceksin. Ben çok büyük bir risk alarak mühendisliği bıraktım. Daha az kazanıyorum ama hiçbir zaman ‘Keşke’ demedim.

Hayallerinin peşinden gitmek risklidir ama gerçekten istiyorsan yollar sana açılır. İnsanlar hayallerinin peşinden gitmelidir.”

Kaynak: Derya Kara - Yeşim Durkut