Bugün de Ramazan ikliminin verdiği hazla ve ilham ettiği nazla beraber bu birbirini tamamlayan kavramlar çerçevesinde dolaşıp irfânî bir hava teneffüs edelim inşallah. 
En kestirme tarifle ŞERÎAT KUR'ÂN’DIR. Tıpkı Yahudi şeriatının Tevrat, Hristiyan şeriatının İncil olduğu gibi.
Bu kısa girişten sonra îmânî anlamda çok hassasiyet arz eden bu konuda sözü işin erbabı olanlara bırakıyoruz. İşte buyurun:
ŞERİATA KARŞIYIM NE DEMEK? 
"Allah’a karşıyım demek. ‘Allah’ın emirlerine, kanunlarına, buyruklarına ben karşıyım.’
Sen kimsin yahu? Allah’ın yarattığı bir aciz mahluksun! Sen ALLAH' a nasıl karşı gelirsin?
İçki içmeyin demiş içiyor; bak karşı geliyor doğru. ALLAH' a karşı geliyor. Zina etmeyin demiş zina yapıyor; bak doğru karşı geliyor. Hem de istemiyor. Sen diyorsun ki yasak olsun bu işler. Hayır yasak olmasın diyor, doğru o doğru, ona yakışır, onun inancı bu; ama sana ne oluyor sen Müslümanım demiyor musun? Elhamdülillah ben Müslümanım demiyor musun, sana ne oluyor?  Elbette İngiliz şeriata karşı olacak, elbette Rum şeriata karşı olacak, elbette Sırp şeriata, Kur’an’a, İslâm'a karşı olacak. Elbette Rus şeriata karşı olacak. Bazıları gene aklı başında olanlar imana gelebiliyor. Peki sen Müslüman oğlu Müslüman sana ne oluyor? Sen onlara ne uyuyorsun? Sen kâfir misin, müşrik misin, Sırp mısın, Rus musun, İngiliz misin, Amerikalı mısın sen Kur’an’a nasıl düşman olursun? Sen Allah’a nasıl düşman olursun?"
(Prof. Dr. Mahmud Esad COŞAN)
Rabbim rahmetiyle muamele etsin inşallah, selâm ve dua ile...
ŞERİAT'TAN TARÎKÂT'E...
Şeriata ilgili bu açıklama çok önemliydi. Allah CC korusun, bazıların ağzından çıkan lâfın tâ cehenneme varacağını bilemeden düz aklıyla dilini dolaştırıp ta bu savrulmanın onu ebedî ateşe yuvarlayacağını hesap edemiyor. Allah CC korusun diyor, şimdi de kaynağı Kitap-Sünnet, yâni şeriat olan tarikat dünyasından kalemlerin derlediği çiçeklerden bir demet sunuyoruz:
HERKES, HERŞEY O'NU TESBÎH EDER...
"Zikirle Dolu Bir Gönül
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim 
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbîh eder. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlayamazsınız…” (İsrâ, 44)
DİRİYLE ÖLÜ FARKI GİBİ!...
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” (Buhârî, Daavât 66)

DÜNYÂDA EN DEĞERLİ ŞEY...
Ebû’l Hasan Harakânî Hazretleri buyurur:
“Dünyada en üstün ve değerli şey; her zaman ve mekânda Allâh’ın zikriyle dolu bir gönüldür.”
KUMRULAR, BÜLBÜLLER, LEYLEKLER...
Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, Allâh’ı kendi dillerince zikrederler. Bundan dolayıdır ki bülbüllerin bir damlacık yüreklerinden dökülen feryat nağmeleri, kumrulardan yükselen “hû, hû”lar, leyleklerin “lek, lek”leri, ârif kulların nazarında hep duygu dolu birer “zikir” tezahürüdür.
LOKMALAR ve LOKMANLAR...
Nitekim bu hakikatin birer misali sadedinde, nebevî terbiye altında yetişen güzîde sahâbîlerden Abdullah ibn-i Mes’ud (ra);
“Biz boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” buyurmuştur.
ÇİÇEKLERİN DİLİ, ÂŞIKLARIN GÖZÜ...
Yine Hak dostlarından Hüdâyî Hazretleri; koparmak için uzandığı bütün çiçeklerin kendi dillerince Hakk’ı tesbîh ettiklerini işitmiş ve hiçbirini koparmaya kıyamamış, neticede üstadına ancak, sapı kırılmış olduğu için zikri bitmiş bulunan bir çiçeği takdim edebilmiştir.
ZİKİR, FEYİZ, BEREKET...
Yani kâinattaki ilahi nizam gereği, insanlar ve cinlerin dışındaki canlılardan zikri bitenin, ömrü de biter. Bu demektir ki, Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün canlılar için hakiki hayat; zikrin feyiz ve bereketiyle geçen hayattır. Dolayısıyla Allah’ı unutan bir kalp, zahiren yaşıyor olsa da, hakikatte ölü demektir.
GERÇEK HAYÂT, YALAN ÂLEM...
Zikrin, kalpler üzerindeki bu hayati ehemmiyetine dair, Sami Efendi Hazretleri de şöyle buyurmuşlardır:
“Hakiki hayat sahibi, ancak kalbi diri olan kimsedir. Çünkü kalp Beytullah’tır (nazargâh-ı ilâhîdir). Orada Allah muhabbeti ve zikri yoksa, o kâlp ölüdür…” (M. Sâmi Efendi, Menâkıb, 25.) (Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler, Erkam Yay.)
DUÂLARA, TALEPLERE İCÂBET EDEN RABB...
Her Güne Bir Esma-ül Hüsnâ (Allah’ın En Güzel İsimleri) olarak el-MUCÎB: 
Kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.
KISA GÜNÜN KÂRI...
Gaflet ve kasvete müptelâ bir kalbin en tesirli ilâcı, “zikrullah”tır.
Bu bölümün paylaşımları için (Rızâ GÜNAY)'a teşekkürler. 
DUÂ İKLÎMİ, NİYÂZ MEVSİMİ...

DUA: “Rabbiniz şöyle buyuruyor: Bana dua edin ki, duanızı kabul edeyim.” (Mü’min, 40/60)
Değerli dostlar, sizlerle şairi bilinmeyen bir dua dörtlüğünü biraz ilavesiyle paylaşıyorum:
DÛR ETME YÂ RABB BİZİ KAPINDAN!
Bize lutfeyle ilahi ramazan hürmetine 
Emr-i ikra’la gelen kutlu beyan hürmetine
Rahmetinden bizi dûr etme, kapından kovma
Mustafa’nın ten-i pâkindeki can hürmetine.
GÖNLE SÜRÛR, RÛHA HUZUR...
“Yüce Rabbim! Mübarek ramazan hürmetine, ikra’ (oku!) emriyle gelen kutlu beyan-Kur’an-ı mübin hürmetine bizi lütfu ihsanına eriştir! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin gözümüzün nûru, gönlümüzün süruru Hz. Muhammed Mustafa (as.) hürmetine rahmetinden bizi mahrum etme, kapından kovma! Gönlümüze huzur, ruhumuza sürûr ver. Bizi muhabbetini hakedenlerden, sevgine lâyık olanlardan eyle! Bizi hoşnutluğuna ulaştıracak rızâ yollarında, affına eriştirecek mağfiret yollarında, sevdiklerin arasına girebilecek muhabbet yollarında yürüt! Sevdiklerini sevmeyi, ikramına eriştirdiğin peygamberlerin, sıddiklerin, şehitlerin, salihlerin yolunda yürümeyi bizlere nasip eyle!”
Âmin. Ya Rabbe’l-alemin!
Hayırlı iftarlar... Feyizli, bereketli sahurlar... 
(Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL)
Şimdi sıra hemsehrimiz olup Konya Necmeddin ERBAKAN Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görev yapan saygıdeğer hocamızın hesabından çektiklerimizde:
"OKU VE YÜKSEL..."
Peygamber Efendimiz (s.a.) şöyle buyurdu:
“Her zaman Kur’an okuyan kimseye şِöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasındadır.”
(Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 18).
YOL BELLİ, YORDAM ÂŞİKÂR...
Dünyada usulünce oku, hep oku ki ahirette merteben yüce olsun.
Dünyada ahkamını uygula, ahlakıyla ahlaklan ki, ahirette sonsuz ihsan ve ikramlara nail ol.
Yol belli; oku ve
ANNEM DERDİ Kİ;
Evlâdım derdi anam;
Hakk'ın lütuf ve ihsanını da gör, kulun hizmet ve gayretini de!
Hakk'a şükür, kula teşekkür etmeyi bil!
Sakın nankör olma!
Nankörlük, iki cihanda nedâmettir, sakın unutma!
(Prof. Dr. Hâlit ÇALIŞ, KONYA)
LÜLEBURGAZ, ENSAR, ERDEM...
Şimdi de Lüleburgaz'dan Eyüp Sabri ERDEM Bey'deyiz. Bakalım bize Ramazaniyelik ne ikramı var? Buyurun:
DÖRT HASLET, ÇOK ÜLFET...
Allah kime yaklaşarak mutlu ederse, ona dört haslet verir:
▪︎Aşireti olmadan izzet,
▪︎Talep etmeden ilim,
▪︎Mal olmadan zenginlik
▪︎Cemaat olmadan ülfet
(Ebu'l-Kasım En-Neysaburi)
MUTLULUKTAN KOMŞULUĞA...
Yaklaşıp ta mutlu kıldığı kullardan olmamız dilek ve temennisiyle Rabbimize yalvarıyor, günahları yakan, şeytanların bağlı olduğu rahmet iklimi Ramazan'ın feyz ü bereketiyle bizleri sevdiklerimizle beraber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşanlardan eylemesi niyazıyla cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...