Hayatın ince bir terazisi vardır!
Bir kefesinde niyet, diğerinde nasip. İnsan, işte bu terazinin tam ortasında, çoğu zaman farkında olmadan yürür. Attığı her adımda niyeti şekillenir karşısına çıkan her sonuç, nasibinin tecellisidir.
Ancak ne gariptir ki, günümüzde niyet unutulmuş, sadece hedefler kutsanır olmuş. İnsanlar, nereye gittiğinden çok, ne kadar hızlı vardığıyla ilgileniyor.
Oysa bir söz vardır eskilerden;
"Hedefe giden her yol, mubah değildir."
Çünkü hedefin hakikati, ancak niyetin berraklığıyla anlam kazanır.
Bazıları vardır, niyeti eğridir ama aklı kıvraktır. Kurnazca yollarla hedefe varır gibi görünür. Başarıya ulaşmış gibi…
Ama unutulur ki, Allah bazen karıncaya kanat verir o da kendini kuş sandığı anda, kartala yem olur.
İşte bu, hırs ile gayretin ayrıldığı noktadır.
Hırs, sabırsızlıktır. Kendi vaktini beklemeden, elindekiyle yetinmeden, her şeyi şimdi isteyenlerin yakıtıdır. Gözünü doyurmaz, gönlünü susturmaz. Ne pahasına olursa olsun der ve niyetini bozar.
Gayret ise sabırla yoğrulmuş emeğin adıdır. İradesini Allah’a teslim etmiş, alın terine güvenmiş olanın yoludur. Çünkü gayret eden, bilir ki her işin bir vakti, her nasibin bir adresi vardır. O adresi değiştirmeye çalışmak, rüzgara karşı kürek çekmektir.
Bugün belki çok istiyorsun bir şeyi...
Bir işe girmeyi, bir kapının açılmasını, bir kişinin gönlünü kazanmayı…
Dur ve sor kendine;
“Bu isteğin ardında yatan niyet ne?” Çünkü niyet, işin kaderini tayin eder. Temiz bir niyet, gecikse de karşılık bulur. Ama bozulmuş bir niyet, kimi zaman başarı gibi görünse de sonunda hüsrana dönüşür.
Nasibini kaybetmek istemiyorsan, niyetini kaybetme.
Ve hatırla!
Her karıncaya kanat takılmaz, takılan her kanat da uçurmaz.