Doğan Cüceloğlu’nun kitabını okurken denk geldiğim ilk başta çok akademik gelen ama düşündükçe anlamı daha da derinleşen bir sözü var:

“Olay ve fenomen farklı şeylerdir. Biz olayları değil, fenomenleri anlarız.”

Yani, hayatın her yanlış anlaşılmasının özü bu.

Hepimiz aynı frekansta değiliz. Sinyal aynı yerde, ama antenler farklı.

Düşünsenize; bir arkadaşınız mesajınıza geç cevap veriyor.

Olay basit: geç cevap vermek.

Ama senin içinde bu “önemsizim, değer görmüyorum” duygusuna dönüşüyor.

İşte bu senin fenomenin.

Olay dışarıda, fenomen iç dünyanda yankılanır.

Kimi sana sessiz kalır, aslında sadece meşguldür.

Ama sen “soğudu” dersin.

Kimi seni eleştirir, sadece seni korumak ister. Ama sen “yargılıyor” sanırsın.

Çünkü sen kendi filtreden bakarsın, o kendi filtresinden.

Ve bir noktada iki insan, aynı kelimelerin içinde bile birbirine yabancılaşır.

Yani demem o ki ;

‘’Aynı algıyı paylaşamadığın insanla zaman geçirme” uyarısı aslında çok basit bir matematik!

Frekans tutmuyorsa, ses gürültüye dönüşür. Ne kadar konuşursan konuş, sadece cızırtı duyulur.

Bu yüzden bazen uzaklaşmak, sevgisizlik değil; duyulmadığın yerde sessiz kalmayı seçmektir. Çünkü bazı insanlar seni duymak için değil, cevap vermek için dinler.

Ve o anda bilirsin, aranızda sadece kelimeler var, anlam yok.

İnsan aynı frekansta buluştuğu biriyle konuşurken kendini anlatmaz, sadece “evet, aynen öyle” der.

,Ve işte o an, kelimeler değil kalpler konuşur.