Ne güzel şey yaşamak...
Güllük gülistanlık yaşamak, kafaya takmadan hayatı.
Yahut sustuklarımız ve kaçtıklarımızla, uyku uyutmadıklarımızla yaşamak ne güzel. Mutluluklarımızın ve umutlarımızın peşinde olmak, yeri geldi mi dertlerin içinde kaybolmak güzel.

Her şey güzel hoş da neresinde yaşamak zamanın? Zamansızlıklarımızın zamanında yaşadığımız bu devirde cevap vermek zor bu soruya. Zamansız yaşar olduk, zamansız ağlar ve güler...
Akreple yelkovanın arasında bir yerdeyiz ama nerede? Hayat telaşı unutturdu bize zamanın hangi basamağında olduğumuzu. Kaç kere baktıysak duvardaki saate her defasında unutuverdik saniyesinde. Hayat da bizi kovalıyordu çünkü akrep yelkovan misali. Biz hayatı kovalayanlardan olamadık. Hayat takıldı peşimize, sürdü bizi sürdü zamanın en kuytularına. Gömülüverdik saniyelerin dakikaların içine. Yarışır olduk onlarla. Hep gerilerde kaldık yetişemedik. Sadece koskoca bir hayat vardı peşimizde zamansız yaşanmışcasına.

 O bizi kovalamaya devam etti hep ve biz yine saniyelerle yarıştık. Stres attık ter döktük. Kimi zaman geçtiğimiz oldu mutluluğa boğulduk, umutlarımıza kavuşmuşcasına.


Sormadık zamanın neresinde olduğumuzu, koştuk çabaladık çalıştık ve akrep ardımızda yelkovan önümüzde yarışa devam dedik. Soramazdık ki ! Geçim derdi, iş güç , anne baba beklentileri derken bir de aşk çıktı karşımıza. Sevdiğimiz de oldu sevildiğimiz de. O zaman da yarıştık hayatla. Ardımızdan gelen ve yaklaştıkça tekme atan hayatla. Kimi zaman kaçan olduk kimi zaman kovalayan. Kaçanın kovalanır olduğunu da öğretti hayat yine zamansızca.

Zamanın tık tık işlediği bir sırada başladık iş hayatına, ve yine aynı sıralar babamızdan harçlık almaz olduk,evden ayrılır gurbet yaşar olduk. İlk defa maaşımız için dokunduk bankamatiğin tuşlarına,ekmek aldık akşam eve giderken. "Çaylar benden" sözünü de öğrendik zamansızca. "Şakir'e çay yok." demesi de bildik elbet. İyi şeyler öğrendik aslında ipe sapa gelir ya da gelmez.


Ne güzel şey yaşamak, öğreneceklerimizi öğrenerek,"kaderimse yaşarım" demek tevekkülü unutmadan.Yüce Allah "yürü ya kulum" dedi mi onun önüne geçilmez. İrademizi hangi yöne çevirirsek o yolda yürüyeceğimizi bilerek yaşamak gerek.Zamansız yağmurlarda ıslanacağını bilerek. Neresinde olduğumuzu kestiremediğimiz zaman bir bakmışsın aile yapmış seni,çoluk çocuk derken bir bakmışsın yaş altmışa dayanmış. Tecrübelerinin gölgesine sığınacak insanlar var etrafında. Ve yine zamansızca dertlere düşecek sana ihtiyacı olan insanlar var.
Zamanın hangi durağında olduğunuzu kestirebildiğiniz oldu mu hiç? Keyfinizin iyi olduğu bir anın, ölüm anınız olabileceğini düşündüğünüz? Henüz 8 yaşındaysanız hayat gerçekten güzel diyordu bir çizgi filmde. Ona göre sekiz yaşı da bir duraktı zamanın içinde. O hep sekiz yaşında bir çocuk olarak kaldı hafızalarımızda. Bizleri de alıştırdı. Ve hepimiz 8 yaşındayız aslında. 23 yaşında biri olarak diyorum bunu. 8 yaşındaki çocuktan benim farkım nedir zamanın içindeki? Aynı dilimde olmasak da aynı zaman tenceresine vurulmuş iki kaşığız. Yarın ölebilir ya da ben değiştirebilirim dünyamı şimdi. Buradan gidersek hangimizin hangi zamanda ne yaşayacağımız belirsiz. Zaman benim için yavaş ilerlerken 8 yaşındaki çocuk için gayet hızlı olabilir.
Geçtiğimiz gün hastahanede bulunduğum birkaç saat içinde herkesin zamanın aynı yerinde olduğunun farkına vardım. Bir tarafta 43 yaşında vefaat eden birinin cenazesi organ nakli için beklerken, bir taraftan yeni kaza yapmış ve ölümü hemen hemen kesinleşmiş 23 yaşında bir yaşıtım. Her ikisi de aynı zamanın yakın basamaklarında veda etti 20 yaş farkıyla. Niye ki biri acele etti genç yaşında? Biri akrebin önündeyken biri yelkovanın peşindeydi ölüme beş kala. Zamansızca gittiler. Her ikisi de zamanın aynı yerinde buluştular. Ama neresinde?

Demem o ki zamanın neresinde olduğumuzu bilmiyoruz. Kimimiz hızlı yaşarken kimimiz bir adım ileri iki adım geri gidiyoruz hayat maratonunda.
Daha henüz 23 yaşında hayata veda edenlerimiz, 90 yaşında genç delikanlılarımız var bizim. Farkına vararak insanca yaşayalım. Gönül kırmamaya gönüllü olalım.
Zamanın aynı yerindeyiz ama neresinde olduğumuz meçhul...