Günde on beş dakikamı maymun videolarına ayırıyorum. Zekaları, sevimlilikleri ve hayattan tat almayı bilmeleri beni büyülüyor. Dalın ucunda sallanırken gözlerindeki merak, küçük elleriyle muz soyarken ustalıkları…

Sanki her hareketlerinde hayatın tadını çıkarmayı öğreten gizli bir öğretmen var. Ama sinirlenmeleri de ayrı bir olay!

Bir kavga bir anda diplomasi dersine dönüşüyor, bağırıp çağırıyorlar, sonra sarmaş dolaş barışıyorlar. Ormanın hem en tatlı hem de en politik türü olabilirler.

Ama bizim toplumda hikaye farklı.

Aslan, her zaman baş tacı.

Gücü, heybeti, kükremesi…

İnsanlar güç ve ihtişama saygı duyar; aslan sahneye çıktığında sessizlik olur, gözler ona çevrilir. Maymunun zekası, neşesi, esnekliği ise çoğu zaman fark edilmez. Eğlenceli ve akıllı olmak cazip gelmez çünkü güç ve otorite daha çok takdir toplar.

Oysa bence gerçek liderlik, ikisinin birleşiminde saklı. Aslanın gücüyle maymunun zekasını, otoriteyle neşeyi birleştiren bir hibrit lider, hem saygı uyandırır hem de etrafına yaşam sevinci taşır. Gücü sadece korkutmak için değil, düzeni sağlamak ve çevresindekileri korumak için kullanır; zeka ve mizahı ise insanlara güven ve umut verir.

Ben mi?

O hibrit lideri beklerken, kahvemi yudumlayıp maymunların oyunlarına gülümsüyorum. Çünkü hayat bazen kükremek, bazen de muz kabuğuna basıp gülmek demek. Ve belki de toplumun ihtiyacı olan da tam olarak bu…