Sufilerin “nefsini terbiye et” çağrısı, aslında insanın kendi içindeki savaşın adıdır. Çünkü insanın en büyük düşmanı çoğu zaman dışarıda değil, kendi içinde saklıdır.
Açgözlülük, kıskançlık, kibir, menfaat…
Bunlar nefsin diliyle konuşur. Eğer bu sese boyun eğersek, özgür olduğumuzu sanırken aslında zincirleniriz.
Nefis terbiyesi, özgürlüğün başka bir adıdır.
İnsanın kendi arzularına “dur” diyebilmesi, sınırsızlığı dizginleyebilmesi…
Bu, yalnızca dini bir öğüt değil, aynı zamanda felsefi bir zorunluluktur. Çünkü terbiye edilmemiş nefis, insanı sürekli eksik hissettirir. Ne kadar çok şey elde ederse etsin, daima daha fazlasını ister. Böylece insan, tatminsizliğin çölünde susuz kalır.
Tam bu noktada vefa bir su gibi gelir.
Vefa, geçmişe sadakattir. Bir dostun elini unutmamaktır. Bir hatırayı korumaktır. Ama aynı zamanda geleceğe bir vaattir…
İnsan olma sorumluluğunu sürdürme sözü.
Felsefi açıdan bakıldığında vefa, insanın zamana karşı direncidir. Çünkü vefasızlık, zamanı parçalara ayırır…
Dün unutulur, bugün çarçur edilir, yarın değersizleşir.
Vefa ise bütün zamanları birbirine bağlayan kadim bir değerdir.
Bir dostluğu yıllar sonra da hatırlamak, bir sözün arkasında durmak, bir hatırayı yaşatmak…
Bunlar sadece ahlaki erdemler değil, aynı zamanda varoluşun sürekliliğine işaret eden duruşlardır. Çünkü insan, ancak vefa sayesinde kendini tekrar eden bir anlık varlık olmaktan çıkar!
Kökleri olan, hafızası olan, sürekliliği olan bir varlık haline gelir.
Sufilerin nefis terbiyesini öğütlemesi de bundandır. Terbiye edilen nefis, geçmişi inkar etmez, bugünü hoyratça tüketmez, geleceği de kör bir hırsla kirletmez. Onun yerine, bir denge kurar.
Ve işte o denge, vefanın tohumlarını yeşertir.
Sufiler, “nefsini terbiye et” derken aslında insana en büyük sırrı fısıldıyor.
İnsanın en ağır zinciri, kendi arzularıdır. Nefsine hükmeden, dünyaya da hükmeder ama nefsine yenilen, kendi içinde esir kalır.
Vefa da işte bu mücadelenin en parlak meyvesidir. Vefa, unutmamaktır. İnsanı insan yapan değerleri yitirmemektir. Hızın, çıkarın, menfaatin esir aldığı bir çağda hala bir dosta, bir söze, bir sevgiye sadık kalabilmektir.
Unutma:
Nefsini terbiye eden, vefayı öğrenir. Vefayı bilen, insan kalır. İnsan kalabilen ise, çağların yıkılmadığı tek sığınaktır.